Herşey Sende Gizli

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi/2011/Sayı 74

Gün kırık bazen, kırılgan… Sarfedilen sözler, gerçekler, öyleymiş gibi gösterilenler, bilmeden yapılan eylemler… Anlık değişimler, kararlar, amaçlar, istekler ve peşinden gidilenler…

Gece sessiz, suskun, bazen yalnız, bazen dolu dolu, muhakemeler, zihin oyunları, güvenilirlikler bazen güvensizlikler…

Bilinenler, bilinmemezlikler, duruşlar, tarzlar, tercihler…

Birine öyle davranırken, başkasına böyle davranmaklar…

Sorgulamalar, yargılamalar ya da  sorgulanmaları bilmeler…

Hazin duygular, küsmüşlükler, yeniden başlayışlar…Yeniden ayağa kalkışlar, güçlenmeler..

Umursamazlıklar…

Takılmışlıklar…

İnanılmaz bir devinim ve döngü.

Sadece senin bildiğin…

İnsanı, insanın kendinden başka hiç kimse en iyi bilemez ve tanıyamaz. İnsan aklında neler kuruyor neler planlıyor, planladıklarını hayata geçirirken nelerle karşılaşıyor? Aynı tip durumlarda, karşısında bulunan insana ve yaşanmışlıklara göre farklı tepkiler verebiliyor, farkı yaklaşımlar sergiliyor.

Gerçeklik en zor şey. Bunu başarabilen, içi ne ise, dışı da o olan, sözleriyle davranışları aynı olan insan tipi, kolay değil.

Vefa ve samimiyet ilk prensibimiz olmalıdır. Eğer hatalar varsa bir daha aynı hatalara düşmemeliyiz. Ve hata yapmaktan korkmamalıyız. Kendimizle ilgili zayıf tarafların farkında olmalı ve onları geliştirmeliyiz. Yapılmış yanlışların, kusurların, geçmişin üzerinde konuşmak gereksiz ve manasızdır. Kelimelerin gücünün farkında olmalıyız. Sarfedilen sözler değerlidir. O nedenle düşünerek konuşmak ve gerçeklik içinde konuşmak, bazen de susmayı bilmek lazım. İhtiyatlı davranmak, düşünceli olmak erdemdir. O zaman hatalar daha az yapılır.  

Susmak içsel bir konuşma. Zor ve anlamlı olması da bundandır. Kalbi dinlemektir. Bu zamanlar, nefes almak, daha iyi düşünebilmek ve muhakeme yapabilmek için fırsatlardır. Kendimizle başbaşa olduğumuz anlardır.

Kargaşalı durumlarda büyüklüğün, olgunluğun, insanlığın göstergesidir. Boşa konuşmamak, çok konuşmamak, gereksiz konuşmamak şarttır.

Seçememiş ve hiçbir zaman bilememiş olsak da varlık sebebimizi;

Varız ya ,  var olma şeklini sadece doğmuş olmanın mecburiyetiyle yüklenmiş de olsak Varız ya…

Var olduğumuz için sorumluyuz ya kendimizden, çemberimizden, çemberimizde döndürdüklerimizden…Tüm yaşadığımızdan ve yaşattığımızdan…

Sen varsın diye aşk var, sevgi var, merhamet var, saygı var, pişmanlık var, öfke var, kin var, hırs var çemberinde döndürdüğün yaşanmışlıklarınla , çemberinde olanlar için…olduklarınla…

Ama öfkeye, nefrete ne gerek var. İnsanları üzmeye, bencil davranmaya, intikam almaya, hep menfaati düşünmeye ne gerek var. Tüm insanlar doğa olarak aynıdır öz iyidir ama yaşamların içinde pratikte maalesef farklı davranış stili ve karakterler oluşur.  

Yukarıda bahsettiğimiz herşey ‘’Ahlak’’ kavramına girmektedir.  Ahlak, insani ve bilinçli bir duygu ve tutumdur.  Temel ilkeleri, prensipleri, etikleri ve  referansları vardır. Doğru duygu, düşüncelerle, amaçlara yönelik eylemler için  bir anlayışı gösterir. Anlamı etikliktir, iradedir, kültürü yansıtır ve toplumsal bir bakıştır. Seçim ve hareketlerde ilkeler ve ölçütler mutlak vardır. Değer yargılarını, yaşamın kurallarını, disiplinleri içerir. Amaç en iyiye ulaşmanın ve mutlu olmayı istemenin kuralıdır. Zaaflara yenik düşmeden, zaaflığın etkisinde kalmadan, bilgelikle, ideal ile estetik ve nazik yargı ve davranış içinde, en üstün değerdir. Kendine ve yaşamındakilerinden gelen övgü ve takdirin nesnesidir.

Duygu ve yetkinliklerin dengeli bir şekilde gelişip devam etmesi için Ahlak duygusuna ihtiyaç vardır. Bu duyguların dengelenmesi halinde insan, kendi hayatında denge sağlayacak ve gittiği istikameti daha iyi görebilecektir. Elde edebileceği en yüksek tatmini ve hazzı yaşayacaktır. Zaten amaç da hazzı artırmak, mutluluğu sürekli kılmak ve tüm üzüntülerden, hüzünlerden  uzak durmak değil mi ki? Ahlak; Güvenilir bir şahsiyet olmayı, dürüst ve  iyiliksever olmayı, sözünde durmayı, terbiyeli olmayı ve tedbirli davranmayı gerektirir.  İş ilişkileri (ast-üst),  aile ilişkileri (eşler arasında ve ebeveynler ile çocuklar arasında) , arkadaşlık ilişkileri, kardeşlik ilişkileri’nde bunlara özen göstermeliyiz. Menfaatler, ahlak ve adaleti engelleyen en önemli faktördür. Menfaat duygularından uzaklaşmalıyız. 

HERŞEY SENDE GİZLİ…GERÇEKLİĞİNDE…

Herşey senin içinde: Ahlakın, erdemin, insanlığın, doğruluğun, gerçeklerin,  bağlılığın, iyi niyetin, adaletin, sevgin, öğreticiliğin, amaçların, isteklerin, zaafiyetlerin, vicdanın, iç konuşmaların….Sen varsın diye herşey var….

Konfüçyüs’ün özetlediği ahlaki ilkeler şu beş temel erdemden ibarettir.

En geniş bir şefkat (sevecenlik) anlamında kullanılan İnsanlık

Herkese eşit muamelede bulunmak ve herkese hakkını vermek olan Adalet

İnsanlığı her çeşit gerilemelerden ve bozukluklardan kurtaracağı için din ve törelere uymayı sağlayan Bilgelik

Ruhun kurtuluşu ve tehlikeden korunmasını sağlayan  Doğruluk

İnsanı ikiyüzlülüğe ve yalancılığa götüren yapmacık tavır ve hareketlerden çekinmeyi emreden Sadakat ve İyi niyet’tir.

Konfüçyüs’ün Dokuz Düşüncesi


Egitimli insanların dokuz düşüncesi vardır;Baktıklarında, berrak görmeyi düşünürler…
Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler…
Görünüşleri bakımından sıcak olmayı düşünürler…
Davranışlarında, saygılı olmayı düşünürler…
Konuşmalarında, doğru olmayı düşünürler…
İşlerinde, ciddi  olmayı düşünürler…
Kuşkuya düştüklerinde, soruları nasıl soracaklarını düşünürler…
Öfkelendiklerinde, sorunları düşünürler…
Kazancı gördüklerinde, adaleti düşünürler…

Eğitimli insanlar adaleti ilke edinir ve onu düzenli bir biçimde yürütür; onu alçak gönüllülükle kurar ve sadakatla gerçekleştirir. Eğitimli insanlar öncelikle adalete değer verir. Eğitimli insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca asi olurlar. Küçük insanlar adalet olmadan cesaret sahibi olunca haydut olurlar.

Konfüçyüs (İ.Ö. 551-478) şöyle der: “Hiç erişemeyecekmişsin , ya da yitirecekmişsin gibi çalış.” Konfüçyüs, çalışma ahlakının önemi üzerinde duran düşünürlerin başında gelir. Konfüçyüs’e göre çalışma, mutluluğa ve refaha ulaşmanın yoludur.

Onun ahlakı; Sonsuzcasına yüce, basit , duyulur, akıl ve doğanın saf kaynaklarından çekilmiş (süzülmüş) bir ahlaktır.

Ayşen Arıduru

Hayatta Mağlup Edilemeyecek İnsan Olmak

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi/2011/Sayı 75

Adına yaşam dediğimiz,

Bir varmış bir yokmuş kısalığında yaşanmışlıklar…

Yaşadığı “an “ ı düşünen tek canlı, çocuk…

Yetişkin olarak ya geçmiş’i düşünüyoruz, geleceği ya da…

Seçemediğimiz yer ve zamanda var oluyoruz…

Seçemediğimiz oyunun içinde olmak mecburiyetinde…

Yaşanmışlıklar biriktiriyoruz…

Küçükken biriktirme hayali, yetişkinken biriktirdiklerimize özlem duyarak…

Biz dursak da, durmayan, durduramayacağımız…

Kimi zaman yakalıyoruz, kimi zaman da durmayana bir adım geriden bakıyoruz…

Oyunun dışında, oynama özlemi veya oyundan düşmenin anlamsızlığında…

Yaşam denilen sarmalın med ceziri ile, bir gidip bir geliyoruz…

Bir gönüllü  efendi köle ilişkisiyle…

Yaşamla arkadaşlığımız…

Adına yaşam dediğimiz, sahip olduğunu zannettiğimiz oluyor…

Bize rağmen devam ettiğini bildiğimiz ama kontrol edemediğimiz…

Yaşam bizim elimizde, ama kontrolü kimin bilmeden…

Akıyoruz veya sürükleniyoruz…

Hayal, umut, hırs, tutku, sürekli ve sürdürülebilir mücadele, meydan okuma, özgüven, saygı, itibar,

İle  “ BİR VAR “

Pişmanlık , yılgınlık, karamsarlık, kaygı, endişe, korku, ümitsizlik, vicdan azabı, nefret

İle “ BİR YOK “

Oluyoruz.

Sonra geriye dönüp bakıyoruz “Bir varmış, bir yokmuş “’umuza…

Biz seçememiş ve kontrol edemesek de,

Tutkuyla bağlan, Umutla sarıl, Meydan oku yaşama…

“Hep denedin Yenildin…Yine dene, Yine yenil

Denemekten vazgeçme “

Mağlubu zannettiğimiz savaşın galibi de olabileceğimizi  

Galibi olduğunun mağlubu da olabileceğinden

Korkma, umursama…  

Yakala hayatı, tut ellerinden…

Marangoz Ole Kirk Christiansen, yaşamını bölgedeki çiftçilere evler ve mobilyalar inşa ederek kazanmaktaydı. Önce atölyesi çocuklarının çıkardığı bir yangında yandı. Ole Kirk daha büyük bir atölye inşa etti, ancak bu kez de ekonomik kriz vurdu. Üretim maliyetlerini minimize etmek için, ürünlerinin minyatür versiyonlarını üretmeye başladı. Bu minyatürler ona oyuncak üretme ilhamını verdi ve 1932’de oyuncaklarını üretmeye başladı. Oyuncakların adı LEGO idi.

Yaşamı boyunca 1093 buluşa imza atan tarihin en büyük mucitlerinden olan Thomas Alva Adison yedi yaşında geçirdiği bir hastalık sonucu okula geç başladı. Algılama güçlüğü çektiği gerekçesiyle okuldan uzaklaştırıldı. Ailesine katkıda bulunabilmek için on iki yaşında trende gazete ve şeker satıyordu. Evliliğinin on üçüncü yılında üç çocuğunun annesi yirmi dokuz yaşındaki eşini kaybetti. 1914’de fabrikası yandı ancak o bu olayı ‘’Sadece hatalarımız yandı’’ diye nitelendirdi.

Küçük bir barakada doğmuş, profesyonel anlamda eğitim alamamış bir kişinin, ileride bir gün, Amerika Birleşik Devletleri’nin 16. başkanı ünvanına sahip olabilmesi, Abraham Lincoln’ün bireysel azmi ile ilgilidir.

  • 21 yaşında iş hayatında başarısızlığa uğradı ve ilk iflasını yaşadı,
  • 22 yaşında Meclis seçimlerine girdi ve ilk politik kaybını yaşadı,
  • 24 yaşında iş hayatında yine başarısızlığa uğradı ve yine iflas etti,
  • 26 yaşında eşi vefat etti,
  • 27 yaşında depresyona girdi,
  • 34 yaşında Kongre seçimlerine girdi ve kaybetti
  • 36 yaşında Kongre seçimlerine girdi ve yine kaybetti,
  • 45 yaşında Senato seçimlerine girdi ve kaybetti,
  • 47 yaşında Başkan Yardımcısı olma çabaları sonuçsuz kaldı,
  • 49 yaşında Senatörlük seçimlerine girdi ve kaybetti,
  • Vazgeçmedi…
  • 52 yaşında ABD Başkanı seçildi…

1983’te henüz 18’inde bir üniversite öğrencisiyken kaldığı yurt odasında ilk işine başladı. Direkt müşteriye bilgisayar topluyor ve yedek parça sağlıyordu. Tam bir yıl sonra $1,000 kapitalle kendi işini kurdu ve üniversiteden ayrıldı, oğullarının doktor olacağını düşünen ailesi için bir hayal kırıklığıydı… Michael Dell, bugün dünyanın en büyük ikinci (HP&Compaq birleşmesinden sonra) ve hızla da büyüyen bilgisayar yapımcısıdır.

Uyguladığı satış tekniği aracıları devre dışı bırakarak fiyatın şişirilmesini engellemek ve direkt son kullanıcıya satış yapmaktı 15 yıl içinde yıllık cirosu $6 milyondan, $23,6 milyara fırladı.  CEO’ların CEO’su olarak lanse edildi.

Tehlikeler, engeller, hatalar, şanssızlıklar, zorluklar olabilir. Bunların bir kısmını tamamen yok edebiliriz bazen de birazına etkimiz olabilir. Tahammül en önemli şey. Yılgınlık asla olmamalı. Herşeyin bir çaresi vardır ama bu sonuç bazen çok olumluluğa da yol açabilir, olumsuzluğa da… Ama önemli olan her iki halde de kabullenmek ve durmadan  ileriye bakmak. Hayat, tahammül edenleri mükafatlandırır.

Bir adam yolda yürür yeni aldığı şapkası aniden bir fırtına yüzünden uçar adam istifini bozmaz, telaşlanmaz ve kolunun altına sıkıştırdığı eski şapkasını giyerek yoluna devam eder.

İstediğin şeyi hakikaten candan istiyorsan, istediğin şey hakkında herşeyi usanmadan, yorulmadan öğrenebilmeyi başarabilirsen ve sonra tüm öğrendiklerini cesaret ve şevk ile uygulayabilirsen yaşamında istediğin herşeye ulaşabilirsin.

Başına gelen durumlara takılıp kalırsan, düşüncelerini o yönde yoğunlaştırırırsan hiçbir yeni şeyle karşılaşmazsın ve daha fazla büyüyemezsin.

Sıkıntı aslında insanları güçlendiren bir motivasyon unsurudur. Mücadelesiz hayat birşeye benzemiyor. Çalışmalısın, zihninin, vücudunun, kalbinin ve ruhunun tüm kaynaklarını kullan. Zafere ve istediklerine ulaşmanın yoludur bu… Hayatın tüm zahmetlerine katlanmalısın. Başarısızlık ya da zorluk karşısında ne şikayet, ne telaş ne de geri çekilme eylemi olmasın.

Şartlar kontrolünün altında olmayabilir. Bu bir bahane olmasın pes etmek için. Şartları değiştir, farklı bak, kendini değiştir, ortamlarını değiştir. Her an fırsatları kolla.

Buhran’dan çıkmak için elinden geleni yap ve devam et.

Burdaki en önemli şeyi şöyle vurgulamak istiyorum.

Yeteneklerin, zevkin ve ilginin farkında olmak çok önemli bir şey. Eğer Abraham Lincoln, arzusunun, ilgi alanının ve kendisinin farkında olmasaydı dışarıdaki insanlardan hukuk, siyaset kitapları edinmeye, okumaya ve kendi kendine öğrenmeye çalışmasaydı istediğine ulaşamayacaktı. Ama o çiftçilik yapmak istemediğini iyi biliyordu.

Kritik nokta, neyi istediğini bilmekte, sonrasında da nasıl ilerleyeceğine karar vermekte.  Binlerce yol var ona ulaşmak için. Mümkün olan tüm şansları değerlendirmekte. Arzu yolunda ilerlerken öyle farklı durum ve şansla karşılaşabilir ki insan, belki de yolunu değiştirme kararı da alabilir.

Kalbin heyecanla çarptığı sürece, gelecekten ümit kesilmez. Coşku ve arzu duygusu, başarıya sürükleyecek. Kendini tanı…Ne istediğine karar ver…

Ne yapacağını planla…Nasıl yapacağını düşün…İlham al…Mücadele et…Azimli ol…Vazgeçme…Hayal et…Elde et…

Hiçbir zaman hiçbir şeye mağlup olma….

“Sen isteğine doğru cesurca yürü; çevrende sana yaklaşan, yardımına koşan, beklemediğin güçler bulacaksın.’’ Basil King

Ayşen Arıduru

Hayatın Her Alanında Denge

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi 2008/Sayı 55

“Hayal kırıklığı ve atalet büyüsünü bozmak için gerekli olan tek şey, başarısızlık imkansız gibi davranın” Dorothea Brande

Eşsiz hissetmek daha gerçekleşmemişse daha hiç birşey olmamıştır. Odaklanılan her aktivitede, duygu ve tavırlarda denge kurmak gereklidir. Duygusal ve Kişisel Etki Zincirinizin içinde barınarak ve de göstererek yaşanmalı…

Bu yazımda, daha soyut kavramlar üzerine düşünsellerimi ifade etmek ve paylaşmak istedim. Varolan üst düzey yöneticileri değerlendirdiğimizde, gördüklerimizle, sahip olunanlarla, olması gerekenlerle, bize yol gösteren devinimlerini göstermekti amacım.

Böylelikle yaşamlarımızda sürekli gelişim, büyümeyi vre ideali bir parça aydınlatacağız belki de. Tüm üst düzey yönetici ve yönetici adaylarına….

Liderlik yetkinliği, bireyin duygularını ve kendini tanıması ile başlar. Yaşadıkları hissettiklerinin olumlu yanları vardır ama güç durumlarda zor anlarda negatif etkilerden sıyrılmasını bilen bir  güç, enerji ve hırsa sahiptir.  Kendi kaynaklarını, yetilerini ve sınırlarını bilir ama bazen de öylesine inanılmaz olur ki her şey…. şaşkınlık duyar ama gizlemeyi de iyi bilir. Duygularını yönetmeyi çok iyi bilir. Duygularının sorumlusu kendisidir. Hayat odaklıdır, geriye gitmez, geçmişte yaşamaz. Kendine yönelik güçlü bir motivasyonu vardır. Daha doğrusu motivasyon kaynakları vardır. İlişkilerini iyi yönetir,  kontrollüdür. Ortak değerler, ilkeler, misyon, vizyon yaratmayı sever. Ardındakileri sürüklemekten hoşlanır bu sebeple de kabullenilir. Kişisel prezentasyon, kendisine özgü stil, ses tonu, mimikler, bütünsel görüntü , kıyafet, tercih edilen renklerle bu saydıklarımız, dışsal görünüşte etkilidir. Etkili ses tonu, beden dilini iyi kullanabilme, belirgin bir özelliğe sahip olma,  bakış açısı,  vizyonu, konuşma şekli, içeriği ile bir bütünde görülür herşey.

İdrak gücü, cesaret ve kararlılığıyla dünü düşünen, bugünü fark eden, yarını görebilen bunu başarabilen ve kendisini tanıyan,  bilen insan olmalı. Karizma sahibi liderler önemli plan ve projeler sahibi şahsiyetlerdir. Zaman, mekan mefhumları yoktur ve hayatlarını ilişkilerini dengede kurarlar.  Sezgileri de güçlüdür. Bu tip bir insanın aşırıya kaçmadığı sürece tercih edilen ve diğer insanlara göre fark yaratan bir konumda olduğunu söyleyebiliriz. Ne istediğini bilen, kendisi ile barışık ve liderlik vasıflarını taşıyan ve ön planda olabilen bir kişinin bulunduğu organizasyona olumlu katkıları olabileceği gibi (motivasyon yaratma, değer katma,  pozitif duyguların kombinasyonu ….) bazı kişiler tarafından çekilememezlik ve kıskançlık gibi duygulara da yol açabilir. Böyle birinin bulunduğu organizasyonun imajını iyi tutabileceğini düşünürken ancak etrafındaki insanları kırmadan küçümsemeden olumlu yönde duygusal zekasını kullanarak aynı zamanda yardımsever bir ruhla ve birleştirici olarak yaşamalıdır. Bu yönlerini kullanacak diye aşırı tutumlardan, kendini beğenmişlikten  kesinlikle kaçınmalı, yoksa tüm insanları karşısına alacak ve sevilmeyen biri olacaktır.

Hayranlık uyandıracak,  bireylerin ortak istekleri ve  hedefleri doğrultusunda somut tavırlarla ve psikolojik yönüyle de etkileyici olarak kabullenilmeyi sağlayacaktır.

Kişiler, kendilerini tanıyarak geliştirmeleri ve bu yönlere dikkat ederek değişimi her zaman yakalamalı ve bu değişimi hissetirmelilerdir. Bu durumda kendine güven artacak, iş ve özel yaşamda mutlu, hayatla barışık ve başarılı olacaklardır.

Önce duygusal farkındalık ve kendini tanıma şart. Yapacaklarına ve kendine inançla,  doğru bildiğini yapmaktan çekinmemeli, kararlılıkla üzerine gidebilmeli. Güvenilirlik, bilgelik hali olmalı. Global düşünme şekli, rekabetçi olma, stratejik düşünme, güçlü, iletişim, yüksek profil, güvenilir, itibarlı, değerlerine bağlı, görebilen, esnek, etkileyici, marka isim, insan odaklı ve tutkulu olmak CEO’ların temel özellikleridir.

‘’Olasılığı olmayan ya da olasılığı olmadığını düşündüğünüz birşeyin gerçekleşebilmesi için olası olmayan davranışlarda bulunmak gereklidir.  ‘’

Bilge yöneticiler imkansızlıkların içinde bile çözümler yaratırlar ve imkanlı hale getirebilirler. Hayat ve iş devam ederken birçok zorluk, engel, sorunlarla karşılaşıyoruz. Önemli olan içsel olarak bunların nasıl algılandığı ve nasıl aşıldığıdır. Bütünsellik kavramı içinde bunlarla karşılaşıldığında ve büyük resim görüldüğünde nelerin yapılması ya da yapılmayacağı da zaten belli. Yönetici böyle bir anda aldığı kararların sorumluluğunu sonuna kadar da taşır. İnanması yeterlidir. Zihinsel performans fiziksel gerçeklik ve performansı ile birleştiğinde sonuçlar hayret verici olabilecektir. Burada da doğru ego yönetimi devreye girmektedir. Cazibe ile, inançla, sevgiyle, hislerle, iyiniyetlerle yolda devam ederken, egoları da bir nebze yüksekte tutmakta fayda olacaktır, aynı zamanda alçak gönüllü, iyi imaj yaratarak, ilkeli, esprili ve de egolara yenilmemek ise zorunludur. Bilgelik hali ile egoları çok iyi dengelemek gerek. 

Yazar, W. Bradford Swift’ göre amacını bilerek yaşamanın 10 yararı;

Odaklanma, Tutku, Durdurulamaz olma, Tatmin, Değerlerine bağlı bir yaşam sürme, Eğlence, Bütünlük, Güven/İnanç, Lütüf, Akış.

En son Akış’da aslında hepsi şöyle özetleniyor.

Bir amaç için yaşayan insanlar, evrensel bilinç nehrinin akışına kapılırlar. Akıntıya karşı kürek çekmektense, olayları oluruna bırakırlar. Akışa engel olmazlar. Tanrı’nın bu Evren için yaptığı ilahi tasarımı ve planı asla tam olarak anlayamayacak olsalar da bunların gerçekleşmesinde vazgeçilmez bir rol oynayabileceklerini bilirler.

Ayşen Arıduru

Hayat Seçimlerimizden Oluşuyor

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi 2009/Sayı:60

Alınan yenilgileri gülümseyerek karşılayabilmek bile bir şans. Azimli insan şanslıdır. En kötü ve şanssız anlarda, asalet ve erdemlilik kendini gösterecektir.

Bazı insanlar inanılmaz derecede şanslıyken, diğerleri hak ettiklerine bile ulaşamazlar. Günün sonunda herkes kendi şansını yakalıyor ve yaratıyor. Şanssızlar önlerine çıkan fırsatları fark edemiyorlar ve görmüyorlar. Bu durum insanların söz konusu fırsatları fark etme yetenekleri arasındaki farklılık ve boyuttan kaynaklanıyor. Şansa sahip olmadığını düşünenler, daha endişeli ve gergin bir ruh halinde olurlar. Beklenmeyen anda olan, gelişen ve gerçekleşen olayları algılama ve fark etme yetilerine zarar verir. Olabilecek iyi fırsatları yakalayamazlar çünkü o anda başka şeylere daha fazla odaklanmış olabilirler. Şanslı insanlar daha rahat, açık, inanan, pozitif, esek yapıda, cesaretli, sezgileri olan, farkındalıkları kuvvetli, becerikli, arzulayan yapıda kişilik özelliklerine sahiptir. Duygusal zekaları ve olayların sonuçlarını olumlu hayal etme güçleri gelişmiştir.

Immanuel Kant şöyle söylemiş; ‘’Hayatın çeşitli güçlüklerine karşı üç şey hediye edilmiştir. Ümit, uyku ve gülmek.’’

Olumsuzluk ve güçlük ile karşılaşabiliriz ama bu durumları atlatacak yollar ve seçimler vardır. İleriye bakarak devam etmek gerekiyor. Zor durumları unutturacak üç yardımcımız var. Ümit etmek, uyumak ve tebessüm etmek. Hep ümit edeceğiz öncelikle, uyuduğuğumuzda unutacağız, negatif enerjiler terk edecek ve hep tebessümle karşılayacağız herşeyi. Şanslı olduğunu bilmek, bunun farkında olmak da apayrı. Tereddüt etmeden ifade edebilen kişiler yaşamdaki birçok pozitif enerjiyi kendilerine çekerler, hatta bu gücü, bu şansı daha da güçlendirirler.

Aynı yerde durmamak ise kritik bir konu. Hedefler, değerler, istekler, arzular, beklentiler ortaya konmalı ve istekli olunmalı. “Bütün görkem, başlamaya cüret edebilmektedir” demiş Eugene Ware… Bu enerji ve duygudayken, sürekliliği eklemek de yine ayrı bir beceri ve müthiş bir durum elbette.

Her yeni gün, insanlara yeni hayat kurmak, değişmek ve değiştirmek için yeni bir şans veriyor. Her gün, bize hediye. O kadar anlamlı ve değerli… Her gün ve her an birşeyleri değiştirmeye gücümüz var. Sıkıştırdığımızda zorladığımızda, üstüne gittiğimizde, istediklerimiz olmayacak ve şansımız  daha çok kitlenecek. Oysa kuvvetli bir ilişki ağında isek, öyle güçlü bir zinciri yarattıysak, değişimleri gözlemliyor ve içimize en yüksek şekilde bu de alabiliyor ve hissedebiliyorsak attığımız adımlarda özgür ve başarılı olacağız, şansımızı daha kuvvetli getireceğiiz kendimize.

Kariyer hayatlarımız şans mı? Yükselmemiz, yüksek ücret almamız şanslı olduğumuz için mi? Yurtdışında eğitim görmemiz ya da içinde bulunduğumuz çevre ya da iyi bir yöneticimizin olması, ya da çok güçlü ve nitelikli bir ekibe sahip olmamız mı bizi şanslı kılıyor. İyi ve mutlu bir evlilik yapmış olmamız, iyi bir aileye sahip olmamız, çok paramızın olması şansımız m›? Başarılı biri olmamız şanslı olduğumuz için mi? Yoksa biz mi yaratıyoruz başarıyı? Ünlü biri olmamız şans belki de bunların hepsi  şanssızlık…

Evet, herkes farklı düzeylerde hayat yaşıyor, herkesin seçimleri, tercihleri farklı. Herkesin hoşlandığı, keyif aldığı şeyler farklı. Mutluluğun anlamı da herkese göre değişik.  Belli bir tatminsizlik yaşıyoruz diyelim, acaba şans mı değil mi?

Yaşamda en baştan mutlak belli olan 4 durum var:

Yaşama gelişimiz, yani doğuşumuz; zamanı ya da o geliş anını biz seçmiyoruz.

Kadın ya da Erkek oluşumuz; biz karar vermiyoruz.

Genel sağlık durumumuz; genetik kodlar biz karar vermiyoruz.

Ailemizin ekonomik durumu; biz seçmiyoruz.  

Bundan sonra olan her şeye biz karar veriyoruz. Hayat seçimlerden, gidilecek yollara verilen kararlardan oluşuyor. Yönlendiriyoruz, kurguluyoruz, dizayn ediyoruz, kuruyoruz, büyütüyoruz, küçültüyoruz, belki de en başta belli olan ama bilmediğimiz birşeye doğru gidiyoruz, kimbilir? O kadar seçenek var ki. En zor anlarda, imkansızlıklarda, kararsızlıklarda, kararlarda, engellerde en iyi olan hallerde bile. Yeter ki kendimizi güçlü hissedelim, yaptıklarımızın ve kararlarımızın arkasında duralım ve hiç pişman olmayalım. Elimizden gelen tüm çabayı göstermek, tüm fırsatları kollayarak kendimiz adına en iyi şeyi yapmalı, şansı yaratmalıyız. Şans kriz dinlemeyecek ve tüm sıkıntının üzerini örtecek, istememiz gerekiyor. Herşey eskisi gibi olmayabilir, herşey eskisinden daha da güzel olabilir. Yeter ki görelim, görmeyi bilelim, uzanalım ve alalım istediğimizi. İstediğimiz olamasa bile kavuştuğumuz şeyin içinde ne var, ona bakalım, fark edelim ve kendimize güzel bir pay çıkaralım. Sonra yine devam edelim ulaşıncaya kadar, en iyiyi becerinceye kadar.

Hiç olmadık gibi görünen şeyler, yepyeni ufuklar açabilir, o yepyeni yolda ilerlerken çok daha başka, hatta hayal edemediğimiz yerlere gelme şansını alalım yaşamdan. Bu dönemde işsiz kalan, işi olmayan, haklı olarak bazı prensip ve değerlerinden ödün vermeyen ve işsizlik gibi bir süreçle karşı karşıya kalan insanlar için tavsiyem; moralsiz olmamak, tüm alternatifleri değerlendirmek, girişimci ruhla hareket etmek, kendini gerçekleştirmek, kendini bulmak için mücade etmek ve yılmamaktır.  Sakinlikle, olgunlukla kabullenerek beklemek, asla durmamak, tüm fırsatlara açık olmak, ulaşmak için her yolu denemek adına aktif olmaktır.

Herkese en iyi seçim, en iyi karar, en bol şanslarla yaşama dileklerimi sunuyorum.  Ayınız şanslı geçsin.

Ayşen Arıduru

Işığını Kaybettiysen Sakın Kapama Gözlerini

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi/2010/Sayı:71

Uyan ve bak gökyüzüne…

Gör güneşin muhteşemliğini…

Aç her şeyini doğaya, yüreğini,  bedenini,  beynini…

Yeniden yarat kendini bugün…

Uyan ve kaçırma güneşi…

Güneş çağırır beni yanına bazen… Işık olurum onunla evrene…

Senden bahsettim… Maviden sonra,  o da senden haberli…

Gün içinde seni takip edecek… Yüreğin açık olsun bir yudum güneşe…

Her gün yeniden güneş…

Her gün yeni umut…

Her gün bir değişim…

Her gün yepyeni bir enerji…

Her gün birbirinden farklı…

Her gün bir önceki günden daha iyi olacak.

Her gün bitecek…

Güneşe,  yaşam şahit. İnsan ve evren şahit…

Dün geçti. Yarın Meçhul. Ömür 1 gün. O da bugün.

Ömür güneşli gündür. Güneşin içinde bir gündür.

Ömür her gündür.

Yıllar geçti göz açıp kapamadan. Hiç doyamadan…

Güneş; sevecen, samimi… Enerji, ışık kaynağı…. Teferruatlarsa bütünü oluşturdu. Detaylar ve denge mükemmeliği yarattı. Bazen susarak konuşuruz gölgesinde, bazen daha fazlasını isteriz. Bazen hüznü getirir, bazen deliliği. Binlerce olasılık yaşamda. Hangisine doğru yol alıyoruz, karar veriyoruz ayrımlı yollarla.

Gerçekliği görüyoruz güneşin koynunda, Hakimiyeti, düzeni, ilkeleri, uyumu, değişimi, bağları, kesinligi şaşkın anları, görselleri, aşkı….Gittiğinde de onunla beslenen nesnelerin ve ışığının getirdikleriyle farkındayız bu sefer.

Hepimizin zor geçirdiği zamanları, çaresizlikleri oluyor. Fark ederek bazen.. Bazen de fark etmiyoruz ve iyi şeyler bizi bulduğunda anlıyoruz nasıl zamanlar geçirdiğimizi. Bir insanın hayatında yaşayabileceği sıkıntılara bir bakalım. İş, para, aile ilişkileri, özel hayat, kendi ile ilgili olan tarafları, üzüntüleri, özlemleri,  kayıpları, mutsuzluğu, tatmin olamama, karşılaştığı riyakarlıklar, sahtekarlıklar, oyunlar, şiddet, tükenmişlik… Bunlar bazı insanları derinden hırpalıyor, yok etmeye doğru götürüyor. Bazılarının daha güçlü duruşu oluyor hayata karşı ve

daha az etkileniyorlar. Başımıza gelen her şeyi arkada bırakarak devam etsek, çünkü her gün, yeni bir gün başlıyor. Her yeni gün kimbilir neler getirecek? Sürprizlerle dolu bir gelecek var önümüzde.

Ne kadar zor şeyler yaşarsak yaşayalım, heyecanla gelecek günleri beklemekten başka yapacak bir şey yok.  

En karanlık anlarda bile aydınlığın yolu vardır. O aydınlığı görme ve oraya doğru  uzanma isteği olsun yeter ki…En muhteşem anların içinde de karanlıklar olabilir. Dünyanın dengesi, zıtlıklarla  var olan denge,  gün-gece gibi, siyah-beyaz gibi, kadın-erkek gibi, iyilik-kötülük gibi….

Hepimiz enerjiyiz. Parçasıyız. Işığımızın ne kadar parlayacağına biz karar veririz. Işık ne kadar güçlü olursa o kadar yıkılmayız, yıkamazlar. Işık sönerse her şey biter. İç istekle, enerjimizi doğru kullanarak ışığı söndürmemeli.

Arzuladığımız mutlu hayat, hayatımızdaki ilişkilerle mümkün olacaktır. Sevgi, yakınlık hissi, ilişki kurma ve bağların derinleşmesi büyük haz ve mest edici bir ruh hali. Mutlu hayat insanın ömrü boyunca bu mest edici duyguları yaşaması ile alakalı. Mutlu ilişki yaşamanın sırrı insanın kendisinde.

Kimi hobisine bağlı, kimi işkolik, kimi aşk içinde keyifli, kimi iş adamı, kimi hırslı, kimi yetinir, kimi daha büyük şeylere sahip olma isteği içinde. Kimi anne, baba… Bütün bunların içinde insanla bir bağ, ilişki ve iletişim var. En büyük zevki, yaşadığı ve yaşattığı heyecanlardan alır insan.  Kimi durur,  yaşamın yavaşlamasından sakinliğinden keyif alır. Kimi çılgın hayat sever.

Güzel bir gülümseme güneş ışığının verdiği etkiyle aynıdır. Aydınlık ve güneşli bir günün ne kadar iyi hissettirdiğini hatırlayalım. Gülen bir yüz de aynı etkiyi hissetirecektir. Çok kolay değil ama tüm olumsuzluklarda içe dönmemeli, sıkıntıyı almamalıyız. Karamsarlığa kapılmamalıyız. Devam etmeliyiz yaşama ve ışığımıza  bakmaya.

Masal Sever misiniz?

Yazmayı, yaratmayı mı?  Okumayı mı, Anlatmayı  mı? Yaşamayı mı, Yaşatmayayı mı? Dinlemeyi mi, İçinde mi olmayı? Hangisini tercih edersiniz?

Masallar olağanüstü öge, kahraman ve olaylara yer veren öykülerdir. Biz de hayatlarımızı olağanüstü ögelerle donatsak ve yaşamımız masalsı olsa.

Halini hayal et.

Yarını hayal et.

Etrafını.

İmkansızlığı.

Huzuru.

Mutlu ilişkiyi.

Müjdeyi, Mucizeyi hayal et.

Erteleme hiçbir şeyi.

Gizliyi hayal et. Gizemi.

Vazgeçilmezliği.

İyi Görünmeyi.

Gücü.

Şansları hayal et.

Koy hepsini masalına.

Sonra gercekleşenleri izle.

Düşünceden bile hızlıdır hayal etmek, hayallerle yaşarız, ümit ederiz. İsteğimize ulaşmak için hep yeni tasarımların içindeyizdir. Düşünceyle kolay yapılan şey… Erteleme, zamanları planlama ve sonuç karşısındaki en büyük engeldir. Günlük hayatımızda her an her şeyi erteleme kararı alabiliriz. Peki düşündüklerimizi ve istediklerimizi hiçbir şekilde ertelemesek ve hemen hayata geçirsek? Cesaretimizi toplasak, sonucu ne olursa olsun büyük bir mutluluk olmaz mıydı, çünkü geriye dönüp baktığında bilinmemezlik olmayacak ya da ertelemediğinde ve şimdi yaptığında ne olduğunu göreceksin ve bileceksin.

Ertelediğinde ise o zaman aynı sonuca ulaşamayabilirsin ya da bir daha yapmak içinden gelmeyebilir. Unutulur gider. Çok şey kaybedilebilir. Bu bir tat olabilir, bir anlam olabilir, yaşamı değiştiren başka bir şeye sebep olabilir, tatmin yaratabılır  ya da tam tersi olabilir. Ama sonuçta yapmışsındır ve keşke demeyeceksin hiçbir şekilde… aklında kalmayacak, geçmişinde kalmayacak.

Erteleme, sıkıntıya koyar, yaşam kontrolümüzü kaybedebiliriz, hiç birşeye yetişememeye başlar, yapacaklarımızsa birikmeye başlar ve bizi aşar. Bu bir kararsızlık anı olmamalı. Aklımızda kalmamalı.

Ertelemeden, yaşamı mutlu ve masalsı yarınlar sizinle olsun.

Dünyaya Meydan Okumalı İnsan… Küsmek Olmaz.

Yaşama meydan okumalı… Bir gün son.

Işığına sahip çıkmalı İnsan.

Kapama gözlerini…

Darılma etrafındakilere, yaşamlara ve yaşamına…

Odaklan yapabildiğin kadar…

Erteleme hiç birşeyi…

Sevebildiğin kadar sev her şeyi.

Kapılma sakın karanlıklara.

Sakın kapama gözlerini güneşe ve yaşama…

Ayşen Arıduru

Gücün Sırrı

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi 2008/Sayı 57

“Güçlü olan, zayıf yanını herkesten iyi bilendir; daha güçlü olan ise zayıf yanına hükmedebilendir. “

İnsanın güç içinde yozlaşmaksızın, doğru ile adilin temel ilkelerini birleştirmesi, gerçekten büyük bir güçtür. Bu noktayı anladığımızda, açıkçası, büyüklüğü çözülmez bir şekilde adaletle birleştirmek gerektiğini gördüğümüzde olup biten herşeyi daha iyi anlayacağız. 

Bizi güçlü yapan hazmettiklerimiz, muhafaza ettiklerimizdir.

Güçlü kişi’deki deneyimin tanımı, , başına gelenle değil, başına gelenlerle ne yaptığıdır.

Güçlü insanları tanımlarken;

Büyük işleri&şirketleri yönetenler, büyük istihdamlar sağlayanlar, ülkeye yenilik ve değişim getiren ve katkı sağlayan kişiler, toplum/ toplulukları fikirleri ve yorumları ile etkileyerek göze çarpan kişilikler, başarılı karizmatik liderler, büyük servete sahip olanlar, hükümet kademesindeki liderler, ülke politikalarına etki edenler, Marka olmuş isimler, Hayranlık duyulanlar, STK’lardaki etkinliklere destek verenler ya da birebir etkili rol oynayanlar diye düşünebilir tanımlayabiliriz.  

İş dünyasında güçlü olabilmek için; öncelikle kazanılmış beceri, deneyimlere ve kişisel yetkinlik ve karakter özelliklerine ihtiyaç vardır. Güc’ü kişinin kendisi yaratması gerekir. Etki alanı yaratarak, ardındaki ve temastaki çevre insanların kalbini, aklını kazanarak bu gücü geliştirebilir ve daha da büyütebilir. Gelecek için kendi modellerini yaratabilir, kişileri eğitmeye katkıda bulunur.

Güçlü insan, kendine çok yakın olabilen doğru ve  iyi  bir ekibe sahip olmalıdır. Kurmayları oluşturmalıdır. Güçlü ve pozitif enerji,  fiziksel ve düşünce dayanıklılığı önemli.

Güçlü iş insanı olmanın kriterleri;

Kendini tanıyan, Cesaretli, Savaşmaya hazır, Tutkulu,Yaratıcı, İnançlı, Sabırlı, Etkin bakış açısı, Yetenekli, Baskın karakterli, İçgüdülü, Innovative, Vizyoner, Küresel düşünen, Değer yaratan, Rekabetçi, Marka olan, Proaktif düşünen, Karizmatik lider, Risk yönetebilen, Güçlü ifade , Hitap yeteneği, Hızlı tempolu, Sonuç yönelimli, Kararlı,  Çok yönlü düşünme, Öngörü, Farklılık, Hızlı, Fırsatları gören, İşbirlikçi, Geleceği yöneten, Beklenmedik durumlara hazırlıklı, Esnek, Mücadeleci, Stratejist, Keşfeden, Sinerji oluşturan, Otorite, Yaptırım gücüne sahip, Koalisyon kuran, Peşinden sürükleyen ve Olağandışı.

Sadece bir vizyon yaratmak değil, anlamlı ve paylaşılabilen bir vizyon oluşturmak önemlidir. Güçlü ve kontrol edilebilen egolara sahip olarak,  zeki insanlarla birlikte başarılı bir şekilde çalışmaları ve yaratıcılıklarını ortaya koymalarını desteklemek için, toplumsal mimari yapıyı geliştirmektir.

Güçlü insan cesareti ile zekasını birleştirir. Güçlü insan asla çaresiz kalmaz, sürekli çözüm üretebilme yeteneği vardır. Özgüveni vardır. Yenilgiyi kabul etmez, zaten o noktaya da gelmez. Her zaman başaracağına inanmıştır ve hedefi budur. Hedeflerine ulaşmak için asla yorgunluk hissetmez, yavaşlamaz.  Güçlü insanın hedefleri vardır ve bu hedeflerine ulaşmak üzere çıktığı yolda asla yorulmaz, her işin üstesinden gelebileceğini bilir ve kararlı davranır, kararlı devam eder. 

Bugün gücünü kaybeden iş insanları acaba neyi yanlış yaptılar? Hataları neredeydi?

Alternatif planları yoktu. Farklı güç odaklarını yanlarında tutmadılar. Güç ile övününce karmaşa yarattılar. Hazmedilmedi. Sahip olunan tüm maddi ve manevi değerlere sahip çıkılmadı. Ekol yaratılamadı. Herşeyin bir gün tersine dönebileceği konusunda zor günler planı yapılmadı. Başlarına gelen şeylerle mücadele etmek için azimli olmadılar. Öngörü eksikliği oldu. Global düşüncedeki yetersizlikle karşı karşıya kaldılar. Kişisel menfaatler ön planda tutuldu. Paylaşımsızlık ve kibir, zarar veren hırsla içiçe yaşadılar. Etik bakış açısının kayboldu. Dengesizlik, politik olmama, hükmedememe, kontrolsüzlük, değişime uyumsuzluk, profesyonelleşememe, sıradışı olamama, cesaret dengesini kuramama ile karşılaştılar.

Ekonomik krizler, krizi yönetememe, olumsuz ile baş edememe ve elbette şanssızlık…

‘’Güç ile övünmek karmaşaya yol açar. Yılmamak ilerletir. ‘’

Güç veren sektörler’ e baktığımızda; Petrol, Enerji, Finans, Teknoloji (internet-telecom-iletişim), Savunma, Sanayi, FMCG, İlaç, Medya, Maden, Otomotiv olarak değerlendirebiliriz.

Güçlü uluslar, kendisini iyi yönetir. Güçlü milletler, vizyon ve ilke sahibidir ve bu ilkeleri uğruna mücade eder ve kazanır. İlerlemeyi, gelişmeyi , büyümeyi, yükselmeyi arzulayan uluslar, öncelikle sahip oldukları toplumlarının değerini yüceltmek ve güçlü hale getirmek zorundadır. İmkansızlıklar, zorluklar ve başetmeler de tecrübe kazandıracaktır.

Fortune araştırmasına göre;

Bill Gates, çalışanlarının içgüdülerine güvenerek, Microsoft’u başarılı bir şirkete dönüştürdü.

Michael Dell işletmesinin merkezine müşteri ilişkilerine yerleştirerek bir bilgisayar devi yarattı.

Andy Grove, piyasa tehditlerini aşıp, tehditleri ‘’paranoyalık’’ dediği tutumla Intel’in rekabet avantajına çevirdi.

Jack Welch, General Electric içinde bir bilgi kültürü yaratıp sonuçları ödüllendirdi ve General Electric’i güçlendirdi.

Herb Kelleher, küçük şirket kültürü yaratmak için koyduğu olağandışı kurallar Soutwest’i büyüttü.

Lou Gerstner IBM’i ‘’çözümler’’ üzerinde odaklayarak büyük başarılar elde etti.

Medya dünyasının imparatoru, News Corporation’dan  Rupert Murdoch. Rekabetin şiddetli olduğu medya sektöründe gösterdiği kararlılıkla  sahibi olduğu News Corporation’ı global bir medya imparatorluğu haline getirdi.

Apple CEO’su Steve Jobs, teknoloji dünyasının yönünü değiştirmeyi başaran ender CEO’ların başında. iPhone ile iletişim alanında yön belirleyici konuma gelmiştir.

Wall Street’in önde gelen bankalarından Goldman Sachs’ın CEO’su Lloyd Blankfein. PepsiCo’nun Başkanı Indra Nooyi.

Patronlar dünyasının diğer ünlü isimlerinden Microsoft Başkanı Bill Gates.

Dünyanın en zengin insanı unvanını elinde bulunduran Meksikalı milyarder Carlos Slim.

Exxon Mobil’in CEO’su Rex Tillerson. Wal Mart CEO’su Lee Scott . JP Morgan Chase CEO’su Jamie Dimon. HP Ceo’su Mark Hurd.

Starbucks sahibi Howard Schultz.

General Electric CEO’su Jack Welch.

Ayşen Arıduru

Gördüm Yaşadım Öğrendim

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi 2010/70.sayı

Paylaşmayı…Paylaştıkça çoğalmayı

Anlayışı… Hoşgörülü olmayı ve kırmamayı…

Minnettarlık duymayı…

Gülümsemeyi….

Dinginliği, coşkunluğu…

Sağlam durmayı….

Kaosların içinde güçlü kalmayı…

Dürüstlüğün ne kadar çok şeyi çözdüğünü….

Yaşam sevincini.

Hüznü…

Çaresizliğin getirdiği zorlukların sonra nasıl aşılabildiğini…

Kararlılığın ne kadar önemli olduğunu ve insanı ne kadar rahatlattığını.

Sevgiyi öğrendim. Sevgiyle yapılan her şeyin asla yıkılamayacağını.

Sevgiyle olan her şeyin, her insanı fethettiğini.

Söylenen şeylerle, akıldan geçen şeylerin aynı olması gerektiğini öğrendim.

Çatışmaların, çarpışıklıkların olduğu bir yerde asla koşulsuz mutluluk ve rahatlık olmayacakmış.

Hırsların bazen zarar verdiğini gördüm.

Hep daha fazlasının peşinde olmanın daha büyük üzüntüye yol açtığını gördüm.

Salt kendinle mutlu olabilmek aslında ne kadar da kolaymış.

Nereye çekersen oraya gitmenin anlamsız olduğunu ve yaşamı karıştırdığını gördüm.

Sonra, yarattığın şeylerle başa çıkamamak varmış.

Nezaketin iyi bişey olduğunu ama üzmeyeceğim  diye insanların çok daha fazla kırıldığını ve onlarda çok daha büyük yaralar oluşturduğunu gördüm.

Parçalanan ve yok olmuş yaşamların, insanla, istekle ve sevgiyle nasıl iyileşeceğini gördüm.

Farkında olmanın, bilincin, çok şeyin üstesinden geldiğini gördüm.

Emeğin, mücadelenin, eforun çok şeyi başardığını gördüm.

Dünyada insana yardım eden şey azim ve sebatmış.

Cesaret zafere götürürmüş.

Bağışlamanın insanı ne kadar rahatlattığını gördüm.

Vicdanın çok önemli bir değer olduğunu öğrendim.

Şehvetin ne kadar büyük bir mutlu ana, tanıklık yaptığını gördüm.

Tüm anların müthiş güzel yaşanmasının  zor olduğunu ama istenirse başarılabileceğini gördüm.  

Kendine önem vermenin, önemsemenin, başkalarını da aynı değerde kılmasını gördüm.

Olumlu düşüncenin yaşama nasıl olumlu şeyler getirdiğini…

Sahip olduklarımızın değerini bilmeyi…

Şükretmeyi…

Ne kadar dibe gidersek gidelim , hızla en yukarı çıkılabileceğini…

Sabrın yaşamımıza getirdiklerini…

Zamanın çok hızlı tükendiğini, zamanın tüm insanlara eşit şekilde verilmiş bir hak olduğunu gördüm.

Zamanın nasıl verimli kullanıldığı, insana bağlıymış dedim.

Yaşamı güzelleştiren ya da daha çileli hale getiren şeyin insan olduğunu gördüm.

Güven duygusunun çok şeyi yarattığını gördüm, güvensizliğinse  yok ettiğini.

Söylediğini yapan, yapabileceğini söyleyen insan güvenililirmiş.  

Kendini geliştirmenin, kendine bir şeyler eklemenin hem kendine hem de başkalarına da faydası olduğunu gördüm.

Kendini eleştirmenin büyüklük olduğunu….

Bilginin paylaşılması gerektiğini…

Kendini tanımaksa insanın kendine en büyük faydasıymış.

Kibarlığın, zarafetin, insanı ne kadar güzelleştirdiğini, hayranlık uyandırdığını gördüm.

Gerçek ilişkilerin ve güçlü iletişimin insana çok şey kattığını gördüm.

Oyunların, kurtların içinde nasıl yara almadan kurtulunabileceğini öğrendim.

Tevazu’nun,  insanı çok yücelttiğini gördüm.

Aklın, ruhun ve bedenin senkronize olduğunda, ne kadar büyük bir insan oluştuğunu gördüm.

Her şeyi yaratan, oluşturan aslında insan… Olayları, ilişkileri, iyilikleri, insanlık adına bir şeyler yapmayı, kalıcı eserler bırakmayı, yardımseverliği,  dünyayı mutlu hale getirmeyi sağlayan şeyin, iyi ruhlu insan olduğunu gördüm.

Üzmekten imtina etmenin, asil bir davranış olduğunu gördüm

Asaletin, hiç unutulmamayı sağladığını gördüm.

Ama….

İnsanı hala öğreniyorum,  henüz bitmedi… bitmeyecek de. . 

Nasıl davranırsan sonuçlar öyle gelir. Davranışlar ve tepkiler değiştirir insanı. İçinde bulundukları yaşam şekli, büyük sevgiler, kıskançlıklar izin vermez belki diğerinin mutluluğuna. İnsanı keşfetmek kolay değil. Hassas taraflarını bilmek, ruhuna dokunmak zor, o yüzden izlemek ve bilmek bir anahtar. Üzmek ya da mutlu etmekse an meselesi. Sahte dünyalar yaratmamak marifet. Gerçeklik önemli. Yetinmek erdem. Her insan koskoca bir dünya aslında. Ne yaşanmışlıklar, ne zorluklar,  ne sürprizler, ne şanslar ya da şanssızlıklar, ne karakterler var. Kiminle yan yanaysan ona göre değişir insan, ona göre şekillenir. Bazen kıvılcım anları var. Doğru zamanda, doğru yerde olmak işin en püf noktası. Hiçbirşey çok kolay ya da hiçbirşey zor değil. Görmek önemli. Sonra yolunda bulunmak, adımlar atmak, düşünmek, planlamak ve beklemek gerek. Yaşamda her ne oluyorsa başrol oyuncu INSAN. İnsanla olur olumlu ya da olumsuz her şey. Bir şeyi, en büyük başarıya götüren insanın yarattığı sebepler. En büyük talihsizliğe götüren de yine insan. Yarattığı şeylerle başa çıkan, çıkamayan da insan. Her şey, beklenmeyen talihin insanın düşüncesiz davranışlara sürüklememesine bağlıdır. Kaotik ortamların içindeyken bile sessiz ve sakin kalabilmek güzel.

Güven, en önemli şey. İstikrarlı halde ve açıklık içinde ilişki, güvenle tamamlandığında ve ilişki giderek güçlenecek, kopmayan bir bağ oluşacaktır ve güvenlik artacaktır. Güveni en başta hissedersiniz ama yavaş yavaş zamanla, yaşandıkça, sarsılmaz bir hale dönüştüğünü de fark edersiniz.

Kudretli insan; kendine hakim olanmış.

Güven duyulan insan; istikrar ve denge içindeymiş.

İlişkiler; sürdürülebilirliği olduğu kadar değerliymiş.

Dürüst insan; eylemlerdeki çekingenliği azaltırmış.

Doğal insan; olan her şeyi olduğu gibi kabul edenmiş.

Kusursuzluk yoktur ama tolere edilebilecek kusurlar mümkünmüş.

İnsan için en değerli şey yine insandır.

İnsan sevgi ve şevkat  ile yaşar. İnsanın aklına, kalbine, sevgi hükmeder. Sevgi birliğe, bencillik yalnızlığa götürürmüş.

Sevgi insanlığın kanunudur. Şiddetse cezalara neden olurmuş.

Ama öğrenecek ve yaşayacak o kadar çok şey var ki hala….

Görmeyi ama gördüklerimizi unutmamayı,

Yaşamayı ama en saygın şekilde ve yüksek bir bilinç içinde olarak yaşamayı,

Öğrenmeyi ama öğrendiklerimizi insanlara aktarabilmeyi ve hep birleştirmeyi diliyorum.

İnsanları mutlu edecek tek vasıta, onları birbilerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir. Dünyanın barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve başarılı olmasıyla mümkün olacaktır.
M. KEMAL ATATÜRK. (1931)

Ayşen Arıduru

Düşümseyin

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi 2008/56.sayı

Bin kilometrelik bir yolculuk tek bir adımla başlar. Çin Atasözü.

Düşlemeden hiçbirşey gerçekleşmez. Düşleriniz bittiğinde yoksunuz demektir.

Kendiniz için vizyon oluşturun. Stratejiyi belirlerken ya da geliştirirken ne yapmak istediğinize, ne yapabileceğinize karar verin.

Kendi yetenekleriniz, yetkinlikleriniz, güçlü yönleriniz, farklılıklarınız ve ilerleme kaydedebileceğiniz alanları tespit edin. 

Yapmak istediklerinize daha önceden planladığınız zamana uygun halde başlayabilirsiniz. Zamansızlık oluşursa, gerekli olan çaba, istek ve mücadele olmazsa hedeflediklerinize ulaşmakta sorun yaşayacaksınızdır. Ve düşleriniz asla gerçekleşmeyecektir.

Başarılı kişiler, başarılı şirketler, asla başardıklarını bir kenara koymazlar, ara vermeden devam ederler, hep daha büyük başarılara ve sonuçlara ulaşıncaya kadar. Sonu yoktur. Bir sonraki nesillere aktarılacak herşey asla yok olup gitmemelidir. Tüm zamanlarda ise yaşayan, yol gösteren kalıcı hikayeler bırakmak önemli.

‘’Düşünme zamanı’’

Bir an durup da kendinize bakın, etrafınıza bakın, nerede olduğunuzu düşünün, sessizce kalın ve lütfen bir zamanı tamamen kendinize verin ve düşünün. Nasıl bir plan, nasıl bir hedef, nasıl bir istek ve ne?

Arkanızdan bırakacağınız neler birikti ya da daha neler birikebilir?  Bunları sonraki nesillere nasıl geçirebilirsiniz.

Sadece deneyimler değil, bakış açısı, duruş, kararlılık, zor durumlarla baş etme , önderlik, kılavuzluk ve ulaşılan başarılı sonuçlar. Bu yetileri daha fazla bir yandan  geliştirirken yönetilen, liderlik yapılan ekibe de aktarım yaparsak ve paylaşırsak kalıcılığımız artacaktır. Kazanmak istiyorsak önce kendimizi kazanmalıyız, farkındalığımızı artırmalıyız. Bir de kazanma stratejisi belirlemeliyiz. Sonra vizyonu tanımlayacak olan biri olarak biz, kendi stratejimizi geliştirirken, insiyatif almak ve değişimi ve yeniliği önce kendimize odaklamak doğru bir yol olacaktır. Yolda devam ederken, güçlü ve önü geçilmez hırslar ise zedeleyebilir.  Yolculuğu yönlendirin ve yol üzerindeki tüm engellerin ve sıkıntıların üstesinden gelin. Bu güçse her zaman içimizde ve bize bağlı.  En derin ve etkileyici güç içimizdeki  farkındalık. Bu farkındalık güçlendikçe iş yapış şekilleri, kurallar, tüm  iş hayatı ve rollerin değiştiğini göreceğiz. Çünkü içinde bulunduğumuz herşey daha farklı ve radikal olmaya başlayacak. Yeni kapasiteler, yeni yetkinlikler gelişmeye başlamak zorunda kalacak. Herşey birbiriyle ilgili ve de ilişkili, çalışanlar, kuruluşlar, duygular, davranış tarzları, etkiler, tepkiler… Yaşamın giderek daha fazla birbiriyle bağlantılı ve özgürleştiği,  öte yandan ise işlerin karmaşıklaştığı ve daha da dinamikleştiği ortadadır. Tüm bu olanların anlamı , öğrenme her seviyede etkileme, etkileşim konusunda düşünmemiz gereken yolu değiştirmek zorunda olmamızı anlamak ve geleceği yönetmeye katkıda bulunmak içindir.

Bağlılık duygusu sistemin her parçasına etki edecektir. Sistemin bir üyesi olarak birlikte çalışma duygusunu geliştirmek ve isteği, aktarılan bilgi ve edinilen tecrübelerin paylaşımı ve değişimi birlikte yaratmakla  olanaklı olacaktır. 

Organizasyonun içindeki birebir ilişkilerin kalitesi ve dışarıyla olan bağlantılardaki ilişkilerin kalitesi arasında gerçek bir ilinti var. İçeride bunu sağlanamıyorsa dışarıda da sağlanamayacaktır. Güven oluşturmanın ekip içinde önemi varken, tedarikçilerle, alıcılarla, satıcılarla, çözüm ortakları ile de anlamlı ilişkiler kurmak ve bağlılık duygusunu geliştirmeye ihtiyaç vardır. Her an uyumlu ve esnek tarz içinde olunmalı. Organizasyondaki değişikliği ve bütünlüğü sağlamak sadece karizmatik, yönlendirici ve etkileyici bir lideri işin başına koymakla yetmeyecektir. Benzer özelliklerde ekibi kurmak da bu bütünlüğü daha fazla sağlayacaktır. Küçük ve farklı vizyonlar birleşince gerçek vizyona ulaşmayı getirecektir. Böyle bir etkin işleyiş, sistemin gücüne işaret edecek, edinilen  vizyonla, iyi bir geleceği oluşturmak için insanların doğru yerlerde  yetkilendirilecekleri koşulları da yaratmak söz konusu olacaktır.

Karakterimizin sürekli gelişimine özen göstermeliyiz. Şimdiye kadarki deneyimlerimiz son derece net ve aydınlanmış bir bakış açısı benimsememizi sağlayacak. Bu, olgunlaşma sürecinde büyük bir adım. Hayatımızı değiştirebilecek bir içgörüye kavuşmak için yeterli potansiyel enerjiye sahibiz. Sadece bir an durup düşünme zamanı vermeliyizi kendimize.

Yaşam amacına ulaşır Birinin çalışmaları bütünlenmiştir. Yol göğe yükselir, tıpkı yerden çok yükselen bir yaban kazının uçuşu gibi. Kazlar uçuş düzenini sıkı sıkıya koruyarak uçar. Tüyleri düşerse, tapınaklarda icra edilen kutsal mim dansında kullanılabilir. Kendini yetkinleştirmiş bir insanın yaşamı, onu örnek alan insanlar için parlak bir ışıktır.

Ayşen Arıduru

Cesarete Davet

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi/2011/Sayı 76

40 yaş gençliğin yaşlılığı, 50 yaş yaşlılığın gençliğidir.

Öncesi gençlik, sonrası yaşlılık…

Hepimiz hayatın ne kadar çok çabuk geçtiğini söyleriz. Ama geçen zamanların hepsini, değerli ve harika geçirebiliyor muyuz?

Hep yeniden başlamak üzere. Her yaşta, mutlu eden şeyler farklılaşıyor giderek.  

Yeniden başlasın her gün. Yepyeni gün.

Yepyeni biz.

Alışkanlıklar bir yandan güzel, hayatımızı yönetiyorlar. Bunlar bazen bilinçli olarak oluştu bazen de farkında olmadan.  Eylemlerimizin yaşandığı anların, süresi ile alakalı ve doğal oldu. Vazgeçmek de istemedik. Huzur ve mutluluk verdi. Rahatlık verdi.

Ama alışılmış şeyler, coşku yaratmıyor. Alışkanlıklar yüzünden kullanmadığımız fiziksel ve zihinsel güçler var. Değişim daha büyük bir farkındalığa götürür. Ama tedirginlik anları da getirir bir taraftan. Değişime olan düşünce ve tutuma bağlı.

Alışkanlık düşünce ve davranışları bağlar, özgürlüğü kısıtlar.. Bir anda yapmak istediğiniz bir şeyi yapmaktan imtina edersiniz. Sonra yapamadığınız için neşeniz gider.

Her gün aynı konularla ilgili aynı şeyleri yapmak, yepyeni bir sonuç doğurmayacaktır. Sonuçları değiştirmek için yapmakta olduğunuz şeyleri değiştirmeniz gerekir. Hayattaki en büyük başarısızlık, denemeyi başaramamaktır.

Büyük aşklar, imkansızlıklarda ve çaresizliklerde oluşuyor. Daha delice ve hissederek yaşanıyor. Bitmek tükenmek bilmeyen bir duygu seli ile yaşanan memnuniyet, mutluluğa sebep oluyor. İnsan bir yaşam şekli seçiyor ve onun içinde kalmak istiyor. Seçilen hayat, mutlaka güçlü olan tarafın hayatı ve şekli oluyor. Biri diğerine uyum gösteriyor. Zevkli, keyifli ve mutlu olan bir birlikteliğin içinde alışkanlıklar yaratılıyor, bu da doğal olarak oluyor ve kimse de bundan  vazgeçmek istemiyor. Hiç kimse güzel olan, mutluluk veren bir şeyden vazgeçmek istemez, her ne kadar büyük bir yanlışlığın içinde olunsa bile.

Herşeyin çok iyi gittiği zamanlar sonrasında heyecan ve tutku yerini alışkanlıklara bırakmaya başlıyor.

Bazen birşeye alıştığımızı farkederiz, bazense hiç farkında olmadan olur, bazen alıştığımız bir şey bizi mutlu eder, bazense mutsuzluğa sürükler. Tamamen konuya bağlı nasıl olacağı.  Sigortacımıza, bankacımıza, kuaförümüze, alışveriş yaptığımız yere, gittiğimiz restaurantlara, eğlendiğimiz yerlere, gittiğimiz yerlerdeki servisi yapan aynı kişileri görmeye, bizi tanımış olmalarına, işe gittiğimiz yollara, sevgilimize, eşimize, dostlarımıza, bir süre sonra alışır, bağlanırız. Düşünmeyiz, telaffuz etmeyiz ama farkında olmadan olur.  

Sonra bir gün farklı bir yere gittiğimizde, farklı bir mutluluk yaşayabiliriz o da güzel gelir. Aslında, değişimin bizi olumlu yönde etkilediğini bilmeye başlarız. Ya da bu değişimden o kadar hoşnutsuz kalabiliriz ki bir daha tekrarlamaz, alıştığımız şeylere devam ederiz. Ya da bambaşka bir şey seçebiliriz kendimize.

Alışmalar, alışmamalar bazen iyi, bazense kötü. Ne yaptığımızla, psikolojimizle, beraber olduğumuz insanlarla, verilen servislerle, bulunduğumuz ortamlarla  ilintili. Doz ve dengedir önemli olan. Ne çok sarılmak bir şeye ne de yok saymak. Hepsi ve yaşamın sundukları bizim olsun.

Alışma meselesi aslında biraz da kişilik özelliklerinden ileri gelmektedir.

Bazı insanlar, değişiklikleri, farklı şeyler yaşamayı, hayattan ve ilişkide bulunduğu insanlardan farklı duygular ve yaklaşımlar almayı sevebilir, körü körüne birşeye bağlı ve bağımlı değildirler.

Bazıları, sahip olduklarını ve alıştıkları şeyleri kanıksamışlardır, kaybetmemek için korkarlar, sonuna kadar sahip çıkarlar. Hiç farklı bir şey yapmazlar. Hep aynı. Hep aynı yol, hep aynı kişiler….

Bazıları, alıştığı birşeyin farkında bile değildir, ancak ona kavuştuğu veya onu yaşadığı zaman hisseder. Başına geldiğinde anlayabilir.

Bazıları ise alıştığı şeyin ne olduğunu bilmez bile. Önemsemez ayrıca.  

Bazıları ikisini dengede yaşar.

Alışkanlıklar, bir şeyi, en doğru, en mükemmel şekilde yapmayı sağlar. İçinde tecrübe barındırır. Huzuru doğurur. Güveni ve istikrarı sağlar. Diğer yandan rutini getirir hayata. Zihni geliştirmez, değiştirmez. Daha büyük bakmayı, hareketi, kabiliyeti, düşünmeyi önler. Parlayan ruhu karartmaya başlar. Alışmamazlık daha büyük uçurumlara, nedensiz davranışlara da sürükleyebilir bazen..

Alışmaların, olumlu olumsuz yanlarını bahsettim. Savunduğum, herşeyin dengede ve ölçü içinde gitmesi. Ama ikisini de kullanarak yaşamda.

Şimdi nelere alıştığınızı düşünmenizi rica ediyorum. Önemli olanları kendinize sıralayın. Konulara göre bazı değişimler yaratın, yapmaktan imtina ettiğiniz bir şeyi yapın, bakın sizi mutlu ediyor mu?

Hiç somon yemediniz mi? Bir gün deneyin.

Hep aynı güzergahtan mı eve dönüyorsunuz? Yolu değiştirin.

Hiç çıplak denize girmediniz mi? Girin.

Hep yatağınızın aynı tarafında mı uyuyorsunuz? Diğer tarafa geçin..

Hep aynı şeyi mi savunursunuz? Daha farklı düşünün.

Hiç yalnız kalamıyor musunuz? Yalnızlığı yaşayın.

Hiç dans edemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz? Dans edin.

Hep mi hızlı araba kullanırsınız? Yavaşlayın.

Hep aynı kelimeleri mi kullanıyorsunuz? Hazneyi genişletin..

Hep aynı bölgede misiniz? Farklı yerleri keşfedin.

Gece hep uyumanız mı şarttır? Uyumayın.

Hep aynı şekilde mi giyinirsiniz? Tarzınızı değiştirin.

Hep dikkat çekmekten mi korkarsınız? Dikkat çekin..

Hep aynı işi mi yapıyorsunuz? Zenginleştirin veya değiştirin.

Hiç enstrüman çalmaya kabiliyetiniz mi yok? Yeter ki isteyin.

Deneyin.

Hiç, bir şeye cesaret edemediğin oldu mu?

Cesaret yoksa, şans da yok….

Adım da yok.

İstediğin sonuç da yok.

Kıyıdan ayrılmadan, okyanusları keşfetmek imkansız.

Yeni bir alışkanlık geliştirmek, 21 gün sürermiş. Alışkanlıklarınızı gözden geçirin zaman ayırın ve hangi değişiklikleri yapacağınıza karar verin. Bunu da zarif bir dönüşüm içinde yapabilirsiniz. Yeniyi yerleştirmek başta zordur. Yeni aldığımız bir ayakkabıyı giymenin zorluğu gibi, başta acıtır ama kısa sürede alışırız, severiz ve yerine oturur. Bu aslında bize bir ödüldür. Sonra da bir gün eskimeye mahkumdur.

Korkularınız, sizi özgürlüğünüzden mahrum bırakır.  Evren, kalbin özlemlerini göz ardı etmez. Yaşamımızda güçlü , ne istediğini bilen, cesareti olan insanlar olmalıyız. Aklımız bizi değil, biz aklımızı yönetiriz yönlendiririz. Biz karar veririz,  seçeriz, dururuz, kalırız, gideriz, döneriz, saçmalarız. Her halde aldığımız zevkler  ve keyifler önemlidir. Tamamen alışkanlıklar içinde yaşarsak, aldığımız zevk tatminsiz olacaktır. Hiçbir alışkanlığa bağlı olmadan yaşarsak sapabiliriz de… Herkes kendi karar verecek, neyin mutlu ettiğine… Eninde sonunda amaç keyifli bir yaşam sürmek değil mi? İster alışarak ister alışmayarak… Bir insan için en  büyük pişmanlık, ömrünün bittiği noktada, hayallerini gerçekleştiremediğinin, yaşayıp isteyip de yaşayamadığının, tüm gücünü toplayıp, istediği şeye cesaret edememiş olduğunun farkına varmasıdır.

Hayatımıza hakim olmadığımız durumda, hayatımızın bizim üzerimizde hakimiyet kurma alışkanlığı vardır. Hakimiyeti biz kuralım, yaşamı biz yönetelim. 

Freud da demiş ki; ‘’Alınan zevkin kısıtlılığı, zevkin miktarını ve ona yüklenen değeri artırır.’’

Ama bir defa zevk alındı mı bir daha vazgeçemezsin.

Hele de o zevk kısıtlı ise….Daha büyük anlamı olacaktır.

Unutamazsın.

Vazgeçemediğinde istersin.

İstediğinde bir daha yaşarsın…

Bir daha, bir kez daha derken.

Alışırsın.

Alıştığında gözün başka şey görmez, canın başka şey istemez.

Yaşadıkça yaşarsın.

Buraya kadar güzel.

Sonra o zevkin çokluğu, aynılığı, kanıksatır

Aynı zevki, ilk anki gibi almamaya başlarsın.

Hevesin azalır.

Bu ise hüzne sürükler.

Tatminsizlikler başlar.

Arayışlar başlar.

Yaşamsal döngüler, dönüşümler…

Ta ki bir sonraki zevkle karşılaşıncaya kadar.

Hayat bir öyle bir böyle.. Zevk de, bunalmışlıklar da bizimle.

Keyifler de, yorgunluklar da.

Önemli olan, yaşadığımız anı hep güzelleştirmek.

İçinde bulunduğumuz birşeyleri değiştirmek.

Zarar vermeden kimseye…

Sadece kendimizle olarak…

Kendimiz için.

Cesaret ederek.

Alışarak bazen, alışmadan bazen.

Hepimiz önemliyiz.

Fırsatları ve potansiyelleri görünüz.

Paha biçilemez hayatınızda, tüm sihirleri alınız.

Sevgi içinde, keyif dolu ve doyumlu anlarınızın bol olması dileğimle….

Ayşen Arıduru

Bilmek Her Zaman Bilgeliğin Huzurunu Vermez

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi/2008/Sayı:59

Bilgelik, bilginin yararlı ve katkı sağlayacak şekilde kullanılmasıdır. Bilge insan, bilgiyi iyi, doğru ve güzele yönelik olarak, yaşam için kullanmasını bilen insandır. Bilge insanlar öncüdür, insanlara örnektir. Bilgi büyük güç, bilgelik ise bu gücün kullanılması, uygulanması ve aktarılmasıdır. Bilgelik, doğru ve faydalı bilginin yaşama uyarlanması ile başlar. Esas önemli olan sözler değil, gerçekleştirilen eylemlerdir. Uygulanmayan sözlerin ise hiçbir değeri yoktur.

Bilge insan, kendinin farkındadır, kendini gerçekleştirmiştir ve sürekli gerçekleştirmeye devam etmektedir. Sürekli erdemleşme, olgunlaşma yolundadır. Seçkin bir yaşam içindedir, İçsel aydınlığı ve huzuru vardır. Sezgileri kuvvetlidir. Ölçülü, dingin, özgür, hakikate ulaşmaya çalışan kişi olup yüksek ve sarsılmaz bir benlik durumu içindedir. Bilge insan, egolarını iyi yönetebilir ve kontrol edebilir.

Yolda olabilmek için, kendimizi tanımak, kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmek, zayıf bulduğumuz yanlarımızı geliştirmek için çaba göstermek şarttır.  Eğer bir kimse güçlü ve zayıf yönlerinin farkına ve bilincine varmışsa bilgelik yolunda önemli mesafeler almış demektir.

‘’Yükseklere Çıkınız, ama hükmetmek için değil, hizmet etmek için.’’

Bernhard Von Clairvaux

İş dünyasının ilk yıllarında, kişilerin daha çok teknik bilgiye ihtiyacı vardır. Ancak yıllar ilerleyip kariyer adımları sıklaştıkça, kişilerin insan ilişkilerini anlamaya, yönetmeye ve bu becerilerine yani iletişim ve insan davranışlarını ve duygularını yönetim bilgilerine, daha fazla ihtiyacı ortaya çıkar, hatta bu pozisyona bağlı olarak teknik bilgi %10 insan ilişkileri %80’ olmak üzere artar.  Ayrıca iş dünyasında yönetim basamaklarını tırmandıkça, kişilerin performansları hakkında aldıkları geribildirim azaldıkça, üst düzey yöneticiler kendilerine yapıcı geribildirim verecek ve sürekli gelişimi sağlayacak bir Koç’a  ihtiyaç duyarlar.

Koç, amacınıza ulaşmanızda sizi harekete geçirecek ve gelişmeleri sizinle birlikte izleyecek kişidir. Zenginliğinizi ve potansiyelinizi açığa çıkaran, sizi hem zorlayan hem de motive eden kişidir. Sizin istediğiniz yaşamı sürdürme yolculuğunuzda ortağınızdır.

Kendinizi tanımanızı sağlar, hedeflerinizi gerçekleştirmek için gereken araçları, yapıyı ve desteği temin eder. Olumlu ve olumsuz alışkanlıklarınızı fark etmenizi sağlar. Vizyonunuzu, gerçeğe dönüştürme sürecini sizinle paylaşır.  Program, şimdiki zamanda çalışır, sorunların nedenleri ile değil, nasılları ile düşünür ve sonuç odaklıdır. Kişiyi harekete geçiren itici güç sürecinde kendisi ve ilişkileri üzerinde farkındalık kazanır. Süreç boyunca işinde ve özel yaşamında kullanabileceği yeni beceriler geliştirir. Kendisini sorgulamayı ve geliştirmeyi öğrenir. Koçluk ilişkisinde bulunan yöneticilerde, olumlu gelişmeler görülmüştür. Astlarıyla olan ilişkilerde iyileşme, iş tatmininde artış ve takım çalışmasında artış kaydedilmiş. En önemli fayda,  kişinin üzerinde kalıcı bir değişim sağlaması. Bu etkileşim, kılavuzluk eden ile kişi arasında güven, dürüstlük, saygı, sorumluluk ve gizlilik gerektiren bir “ortaklık” ilişkisine dayanıyor. Koç’un üzerinde durduğu konular, kişinin güçlü ve gelişmeye açık yönleri ile hedefleri. Süreçteki temel amaç ise kişinin vizyonunu gerçekleştirmesi için eylem adımlarını belirlemek, performansını artırmak ve süreç boyunca kendisine ayna tutmasını sağlamak. İki tarafın da birbirini dinlemesi ve yeni fikirlere açık olması gerekir. Bu çalışma sureci, yöneticilerin hedeflerine hızlı ve emin adımlarla ulaşabilmesini sağlar. Bununla beraber hem kendisinin hem de ekibinin performansını artırmak için gerekli olan becerileri kazanmakta, gelişmekte ve kendisini daha iyi tanımaktadır. Yöneticilerin, bu ilişkide profesyonel ve kişisel hedefleri, bütünlük kazanır. Yöneticilik ve iletişim becerileri gelişir, özeleştiri yapıp farkındalık kazanırlar. Kişisel ve subjektif sınırlamalarının bilincine varıp, bunlardan kurtulmanın yollarını öğrenirler. Takımdaşlarının, kurumun hedef ve stratejileriyle bütünleşmesini sağlarlar, karar verme ve uygulama becerileri gelişir. Önceliklerini belirler ve zamanlarını daha etkili yönetebilirler. Düzenli olarak kendilerini sorgulayarak, disiplinli bir gelişme rotası kazanırlar. Sonra da bu gelişimleri, öğretileri ve büyümeyi, kendilerinin önderlik edecekleri insanlara vereceklerdir.

Yaşam Kılavuzluğu, kişilerin yaşamlarını daha anlamlı kılacak, hayat kalitelerini yükseltecektir. Dengeli bir yaşam kurmaya, hayatını eğlenceli bir yolculuk haline dönüştürmeye, yaşamında tatmin olmaya ve potansiyeli ortaya çıkarmaya destek olacaktır. Yaşam kalitesinde artış,  yaşama yeni yön verme fırsatını ve cesaretini kazanmak, endişe, korku, güvensizlik gibi iç engelleri kırmak, güçlü yönlerini keşfetmek ve bunlardan güç almak,  kişisel hedefler koymak, kaynaklarını keşfetmek, hedeflere ulaşmak için, bu kaynakları kullanarak yol haritası çizmek konularında gelişim sağlayacaktır.

Bilge ve Kılavuz Kişilerde aranan en önemli özellikler; dürüstlük, içtenlik, güvenilirlik ve yüksek duygusal zeka. Potansiyelini ortaya çıkarmak ve kişisel becerilerini geliştirmek isteyenler, farklı bakış açılarını keşfetmek isteyenler,  başarmak ve hedeflerine ulaşmak isteyenler, yaşamı daha dengeli, kaliteli ve anlamlı sürdürmek isteyenler, bu çalışmaya başladıktan sonra değişim göstereceklerdir. Farkındalık yaratacaklar, hedefleri daha kolay ve etkin bir şekilde belirleyecekler, kaynakları daha etkin kullanmaya başlayacaklardır Öz disiplin sağlanacak, öncelikler belirlenecek ve sonrasında ise diğer insanlara ve ekiplerine önderlik etmekte kolaylık yaşayacaklardır.

Yönetici konumundaki biri, işleri yönetmekte uzman olan becerikli insanları kendine çekecek bilgeliğe sahip olmalıdır. Onun bilgeliği, hem doğru kişileri seçmesi, hem de seçilenleri özgür bırakmasıdır. Çünkü bütün ihtiyaçlarını karşılayacak uzmanları ancak böyle kendini tutarak bulabilir. Bu, hem onun öğrettiği, yardımcı olduğu insanlar için hem de kendisi için iyi talih anlamına gelir.

Her insanın izlediği bir şey olmalıdır. Ona kutup yıldızı olarak hizmet eden bir şey. Kim kendi kanısında güzel ve iyi birşeyi izler ise, bu sözün kendini güçlendirdiğini hissedebilir.

Biri kendinde gerçek bir artışın koşullarını üreterek, açıkçası iyiyi alarak, severek gerçek bir artış ortaya çıkarır. Böylece elde etmeye uğraştığı şeyler, doğal yasanın kaçınılmazlığı ile kendiliğinden ona gelir. Buradaki gibi artış doğanın en yüksek yasaları ile uyumlu olduğunda rastlantıların bir araya gelmesi artışı engelleyemez. Hersey bu beklenmedik iyi talihin, kişiyi düşüncesiz davranışlara sürüklememesine bağlıdır. O iyi talihi, iç gücü, değişmezliği aracılığı ile kendisinin kılmalıdır. İnsanlar karşısında önem kazandığında, dünyanın iyiliği için birşeyler başarabilir.

Üstün insan odasında oturur. Sözleri iyi söylenmişse, binlerce mil uzaktan onaylanır. Hem de yakındakilerin kabul ettiğinden çok daha fazla. Üstün insan odasında otururken sözlerini iyi söylemezse millerce öteden ona karşı çıkılır. Hem de yakındakilerden çok daha fazla. Sözcükler birinin kendi yakınlarının çok daha ötesine giderek insanları etkiler. Eylemler uzaklıkta doğar ama çok uzaktan görünür. Sözler ile işler üstün insanın oku ile yayıdır. Yay ile ok kımıldadıkça, onur ve onursuzluk getirir. Üstün kişi sözleri ve işleriyle göğe de gider yere de. İnsanın bunu yaparken, sözlerini söylerken dikkatli olması gerekmez mi?

Andre Comte şöyle der; ‘’Bilgelik Amaçtır, Felsefe ise Yol. ’’

Amaç daha bilinçli, daha özgür daha mutlu ve daha bir bilge yaşamdır. Bilgelik, mutluluk, dinginlik, neşeli ve aydınlık bir iç huzuru içerir. Akıl, bilgelikle, ancak varlığımızı değiştirdiği, onu aydınlattığı ve onu yönlendirdiği ölçüde ilgilidir.

Bir kızılderili sözü;

‘’Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim, önümde yürüme, takipçin olmayabilirim, yanımda yürü, böylece ikimiz de eşit oluruz. ‘’

Esas olansa beraber yürümek. Ve herkesin aynı bilgelik ve içsellik yolculuğunda, daha büyük ve güzel olan ideal halde, eşit olmaya çalışmak…..

Kendini bilen, bilgeliğin peşinde olan tüm insanlara…

Ayşen Arıduru