Özümüzde Nerdeyiz

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi/2008/Sayı:58

“Çalışacağım ve kendimi hazırlayacağım. Ve bir gün şans kapımı çalacak.” Abraham Lincoln

Göğün hareketi güç yüklüdür; tıpkı kendini geliştiren üstün insan gibi…

Gök durmaksızın hareket halindedir. Bu kişinin kendini güçlü, işe yarar ve devamlı kılması için etkili bir örnek olmaldır.

Dinamik ve uyanmakta olan güç; henüz olmasa da zamanı gelecek, şimdilik hazırlanmalı ve beklemelisiniz.

Var olan durumunuzda ilerleme kaydetmelisiniz, çabalarınız sonuçsuz kalmayacaktır. Mümkünse sizden daha olgun ve ileri kişilerden yardım isteyebilirsiniz.

Gün boyunca etkinlik var ama gece uzun görünüyor. Karşılığı bazen pek fazla alınamadan çok çalışmak gerekebiliyor, zor koşullarda dahi doğru yoldan sapmamak lazım.

Bir seçim yapma zamanı, ya geri çekilme, ya da ileri atılma söz konusu. Doğru ve yanlış yol yoktur. Bunlar kişinin kendi içinde yorumlayabileceği değişken olgulardır.

Bir kişi yeteneğinizin farkına varıp size yardıma koşabilir. Sonrasında etkiniz artacak ve çevreniz genişleyecek. Buna karşın beklenmedik şekilde yalnız kalmanız söz konusu.

Kibir kötü. Pişmanlık getirir. Böyle devam ederseniz maddi, manevi varlığınız tehlikeye girecektir. Kabul edici yön, büyük başarı ve kazanç getirebilir.

Sonuç sabır, azim, çaba ve çalışma….

İnsanın kendini tanıması; geçmiş ile hal, hal ile gelecek, yani olan ile olması gereken arasındaki bağlantıyı doğru yorumlaması ve bu süreci doğru okumak suretiyle, temsil ettiği ve edeceği kimlikler ile bu kimliklerin doğurduğu sorumluklar arasındaki kombinasyonu doğru kurmasıdır.

Dış dünyanın, insanı sürekli olarak belli kalıpların içine çekmeye çalışması karşısında insan, daha içe dönük ve muhakkak ki daha aydınlık ve doğal başka bir kalıbın sancısını duymaktadır. İç dünyamızda oluşturduğumuz kalıplar ile dış dünyanın bize sunduğu kalıplar arasındaki uyum, bizim mutluluk katsayımızla doğrudan paralellik arz etmektedir. Biri zekânın ve özgürlüğün, diğeri aklın ve tutsaklığın muhatabı durumundaki iki kalıp…

Buna göre insan, mutlak ölçüler ile nispi ölçüler arasında bir denge kurmak ve kendisini de bu iki ölçünün ışığında tanımlamak zorundadır. Hayaller ile hayatın sunduğu gerçekler arasındaki çatışmada nasıl bir tavır takınacağı, bu tanımlama ile doğrudan ilişkilidir.

Ben kimim? Hayatımı hangi fikrin ve hangi kültürün kodlarıyla hecelemek istiyorum? Hayat beni hangi kodları hecelemeye mecbur ediyor?

Nasıl ki entelektüellik başka dünyalar karşısında kendi kültürünün kodlarını heceleyebilmekse, sevgi de, kendi kültürünün kodlarıyla başka dünyalara selam verebilmek… Çünkü insanın kendisini sevmesi, sevgi değil ki. O tabi bir hal… Aksi ise marazi bir hastalık…

İnsanın kendisini tanıması, dış dünyaya karşı pozisyon alması; dış dünyayı tanıması ise kendi pozisyonunu sorgulaması ve dolayısıyla, kendini tanımlamada düştüğü hataları tamir etmesi gibi bir sonuç doğurur…

İnsanın kendini tanıması; neye ağladığını, neye güldüğünü, neye özlem duyduğunu sebepleriyle birlikte bilmesidir. Ama bu tanımanın yarısıdır. Ağlayacağı yerde gülmeyi ya da güleceği yerde ağlayabilmeyi becerebilmek için hangi kalıplara muhtaç olduğunu bilmesi, tanımanın ve tanımlamanın diğer yarısıdır…

Çünkü hayat, insanın karşısına güleceği şeyleri çıkarır ama ondan gülmemesini ister. Aynı hayat, yine aynı insanın karşısına ağlayacağı şeyleri çıkarır ama ondan ağlamamasını ister. Demek ki, kendini tanımak hayatta sonuca ulaşmak için gerekliliktir ama yeter şart değildir. Esas olan, insanın kendisini hayatın gerçekleri ile bir arada yorumlayabilmesi ve bu gerçeklerin gölgesinde kendisi için yeni dinamikler üretebilmesidir.

İnsanın yine kendisini tanıması ve pozisyonunu sorgulaması noktasında, dış dünyayı tanımlaması ile anlaması farklı şeylerdir. Tanımlama, insanın kendisine dönük ve belki biraz da bencil bir psikolojinin ortaya çıkardığı sonuçtur. Anlamak ya da anlamaya çalışmak ise; dışa dönük, dış dünya ile müşterek bir hayatın kurulmasını hedefleyen, bir nevi mutabakat kültürünün doğurduğu bir çabadır.

Kendini tanıma, şu anda olduğumuz nokta ile olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Geçmişte yaptıklarımız, seçimlerimiz, vazgeçtiklerimiz, becerilerimiz, yetkinliklerimiz, gelecekte de neler yapabileceğimizi gösterir. Tüm yaşadıklarımız, tecrübelerimiz, tepkilerimiz, sevinçlerimiz kendimizi tanımamıza yardımcı olmuştur. En önemlisi de çemberimizdeki insanlarla var olmuş, bazen dışarıda kalmış, ancak yaşamın her anında insanlarla temas etmişiz ve çoğu zaman insan bize ayna olmuştur ve kendimizi daha iyi görmüşüzdür.

Kendimizi nasıl biliyoruz ve görüyoruz , başkaları nasıl görüyor? Bu iki sorunun cevabı aynı ise biz kendimizi tanıyoruz demektir.

Her insan içinde kendinin bile bilmediği bir şeyleri sakladığının farkındadır. Aslında herşey de burada gizlidir. Karşılaşılan olaylar, yaşananlar şoklar, sevinçler sonucunda bunlar bazen ortaya çıkabilir. Öfke, bencillik, kıskançlık, tepkisel olma, çıkarcılık ya da merhamet, hoşgörü, yardımseverlik gibi…. Kendini tanıma, bu nedenle öncelikle iç dünyanın derinliklerine doğru yavaş yavaş inilerek algılanmakdadır. Sonrasında dış dünyada temas edilen insanlarla olan etkileşim ve iletişimde, ortaya çıkmakta, desteklenmekte,  farkındalık artmakta, giderek daha bilinçli bir duyguya sebep olmaktadır.

Tavır ve davranışlarımız, düşüncelerimiz,  duygularımız için gerçekçi ve objektif olabiliyor muyuz değerlendirirken? Düşüncelerimizle davranışlarımız aynı mı, içimiz başka, dışımız başka mı?

Varlığımızın anlamını, nasıl biri olduğumuz ve neler yapabileceğimizi bilmemiz gerekiyor.  Kendini tanımak, anlamak ve kendini bilmek, ideali mi istiyoruz, hayal mi kuruyoruz?  Tercihlerimiz ne? Özümüzde neredeyiz?

İçinde yaşadığımız toplum, sosyal çevre, aile bireylerinin kişilik özellikleri, kültürleri, yaklaşımları, yaşam tarzları, tercihleri, inanışları, izini takip ettiğimiz bilge kimseler, yarattığımız bilinç kendimizi tanımamıza yardımcı olacaktır. İsteklerimiz, sahip olduğumuz değerler, zevkimiz, tercihlerimiz, dostlarımız, sevdiklerimiz, sevmediklerimiz kendimizle ilgili bize bilgi sunar.

İNSAN KENDİNİ İNSAN’DA TANIR.

En iyi iletişim yolu , dinleyerek ve görerek kazanılan iletişim yoludur. İnsanlara kendini değerli hissettirecektir. Karışınızdaki insan kim olursa olsun, gözlerinizdeki anlama arzusunu ve gerçek iletişim kurma isteğinizi algılayacaktır. Şuurlu dinleme bize insanların sözlerini duymaktan daha fazlasını verir, onların görüş açılarının nasıl ve niçin’lerini daha iyi anlamamıza yardım eder. Anlayış meydana geldiğinde, hiçbir anlaşmaya varılamasa bile her iki tarafta da bir sakinliğe ulaşılır. Anlayıştan yola çıkarak, bir diğer kişiye karşı saygı ve güven duyma mümkün olur; zihinlerimizi açma ve potansiyel çözümlere karşı görüş alanımızı genişletme konusunda özgür oluruz.

Hayatta başarının anahtarı sadece tanımlamakta değil, hem tanımlamakta hem de anlamaktadır. Çünkü sadece tanımlayan, kendisini de doğru tanımlamış ise statik bir dünya içinde pozisyon belirleme faaliyetini yerine getirmiş olur. Anlamak ise, belirlenmiş pozisyonları iki taraflı olarak enerjiye çevirmek, dış dünyanın enerjisini de kendi enerji kaynağı haline getirmektir.

Bu nedenle kendini iyi tanımak, kendini yönetmek, kendini iyi yöneten başkalarını da iyi yönetecektir, çevrenin farkında olmak, ilişkileri yönetmek, büyütmek, değişimi yakalamak, sürekli gelişim ve değişim içinde olmak, iç dengeyi kurmak, ve sürekli pozitif enerji halinde olabilmek ve bunu yayabilmek önemlidir.

Müspet manada değişimi yaşayanlar, sadece tanımlama kültürü ile değil hem tanımlama hem de anlama kültürü ile iç içe olanlardır. Çünkü anlamanın felsefesinde şuur vardır ve bu şuurun en somut tezahürü, sahibini değişime zorlamasıdır.

Ve bu hayatta insanın, kendisini sadece tanıması değil, aynı zamanda anlaması ve dış dünyaya da anlatması gibi bir vazifesi vardır….

Kendimizi iyi tanıyalım ki, ilişkilerimizin niteliği her zamankinden çok daha iyi olsun. Kendimizi tanıyalım ki, doğru seçimler yaparak yaşamımızın kalitesini ve gücünü artıralım. Daha barışık olalım kendimizle ve de diğer insanlarla.

Ayşen Arıduru

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir