Cesarete Davet

CEO’s Üst Düzey Yöneticilerin İş ve Yaşam Dergisi/2011/Sayı 76

40 yaş gençliğin yaşlılığı, 50 yaş yaşlılığın gençliğidir.

Öncesi gençlik, sonrası yaşlılık…

Hepimiz hayatın ne kadar çok çabuk geçtiğini söyleriz. Ama geçen zamanların hepsini, değerli ve harika geçirebiliyor muyuz?

Hep yeniden başlamak üzere. Her yaşta, mutlu eden şeyler farklılaşıyor giderek.  

Yeniden başlasın her gün. Yepyeni gün.

Yepyeni biz.

Alışkanlıklar bir yandan güzel, hayatımızı yönetiyorlar. Bunlar bazen bilinçli olarak oluştu bazen de farkında olmadan.  Eylemlerimizin yaşandığı anların, süresi ile alakalı ve doğal oldu. Vazgeçmek de istemedik. Huzur ve mutluluk verdi. Rahatlık verdi.

Ama alışılmış şeyler, coşku yaratmıyor. Alışkanlıklar yüzünden kullanmadığımız fiziksel ve zihinsel güçler var. Değişim daha büyük bir farkındalığa götürür. Ama tedirginlik anları da getirir bir taraftan. Değişime olan düşünce ve tutuma bağlı.

Alışkanlık düşünce ve davranışları bağlar, özgürlüğü kısıtlar.. Bir anda yapmak istediğiniz bir şeyi yapmaktan imtina edersiniz. Sonra yapamadığınız için neşeniz gider.

Her gün aynı konularla ilgili aynı şeyleri yapmak, yepyeni bir sonuç doğurmayacaktır. Sonuçları değiştirmek için yapmakta olduğunuz şeyleri değiştirmeniz gerekir. Hayattaki en büyük başarısızlık, denemeyi başaramamaktır.

Büyük aşklar, imkansızlıklarda ve çaresizliklerde oluşuyor. Daha delice ve hissederek yaşanıyor. Bitmek tükenmek bilmeyen bir duygu seli ile yaşanan memnuniyet, mutluluğa sebep oluyor. İnsan bir yaşam şekli seçiyor ve onun içinde kalmak istiyor. Seçilen hayat, mutlaka güçlü olan tarafın hayatı ve şekli oluyor. Biri diğerine uyum gösteriyor. Zevkli, keyifli ve mutlu olan bir birlikteliğin içinde alışkanlıklar yaratılıyor, bu da doğal olarak oluyor ve kimse de bundan  vazgeçmek istemiyor. Hiç kimse güzel olan, mutluluk veren bir şeyden vazgeçmek istemez, her ne kadar büyük bir yanlışlığın içinde olunsa bile.

Herşeyin çok iyi gittiği zamanlar sonrasında heyecan ve tutku yerini alışkanlıklara bırakmaya başlıyor.

Bazen birşeye alıştığımızı farkederiz, bazense hiç farkında olmadan olur, bazen alıştığımız bir şey bizi mutlu eder, bazense mutsuzluğa sürükler. Tamamen konuya bağlı nasıl olacağı.  Sigortacımıza, bankacımıza, kuaförümüze, alışveriş yaptığımız yere, gittiğimiz restaurantlara, eğlendiğimiz yerlere, gittiğimiz yerlerdeki servisi yapan aynı kişileri görmeye, bizi tanımış olmalarına, işe gittiğimiz yollara, sevgilimize, eşimize, dostlarımıza, bir süre sonra alışır, bağlanırız. Düşünmeyiz, telaffuz etmeyiz ama farkında olmadan olur.  

Sonra bir gün farklı bir yere gittiğimizde, farklı bir mutluluk yaşayabiliriz o da güzel gelir. Aslında, değişimin bizi olumlu yönde etkilediğini bilmeye başlarız. Ya da bu değişimden o kadar hoşnutsuz kalabiliriz ki bir daha tekrarlamaz, alıştığımız şeylere devam ederiz. Ya da bambaşka bir şey seçebiliriz kendimize.

Alışmalar, alışmamalar bazen iyi, bazense kötü. Ne yaptığımızla, psikolojimizle, beraber olduğumuz insanlarla, verilen servislerle, bulunduğumuz ortamlarla  ilintili. Doz ve dengedir önemli olan. Ne çok sarılmak bir şeye ne de yok saymak. Hepsi ve yaşamın sundukları bizim olsun.

Alışma meselesi aslında biraz da kişilik özelliklerinden ileri gelmektedir.

Bazı insanlar, değişiklikleri, farklı şeyler yaşamayı, hayattan ve ilişkide bulunduğu insanlardan farklı duygular ve yaklaşımlar almayı sevebilir, körü körüne birşeye bağlı ve bağımlı değildirler.

Bazıları, sahip olduklarını ve alıştıkları şeyleri kanıksamışlardır, kaybetmemek için korkarlar, sonuna kadar sahip çıkarlar. Hiç farklı bir şey yapmazlar. Hep aynı. Hep aynı yol, hep aynı kişiler….

Bazıları, alıştığı birşeyin farkında bile değildir, ancak ona kavuştuğu veya onu yaşadığı zaman hisseder. Başına geldiğinde anlayabilir.

Bazıları ise alıştığı şeyin ne olduğunu bilmez bile. Önemsemez ayrıca.  

Bazıları ikisini dengede yaşar.

Alışkanlıklar, bir şeyi, en doğru, en mükemmel şekilde yapmayı sağlar. İçinde tecrübe barındırır. Huzuru doğurur. Güveni ve istikrarı sağlar. Diğer yandan rutini getirir hayata. Zihni geliştirmez, değiştirmez. Daha büyük bakmayı, hareketi, kabiliyeti, düşünmeyi önler. Parlayan ruhu karartmaya başlar. Alışmamazlık daha büyük uçurumlara, nedensiz davranışlara da sürükleyebilir bazen..

Alışmaların, olumlu olumsuz yanlarını bahsettim. Savunduğum, herşeyin dengede ve ölçü içinde gitmesi. Ama ikisini de kullanarak yaşamda.

Şimdi nelere alıştığınızı düşünmenizi rica ediyorum. Önemli olanları kendinize sıralayın. Konulara göre bazı değişimler yaratın, yapmaktan imtina ettiğiniz bir şeyi yapın, bakın sizi mutlu ediyor mu?

Hiç somon yemediniz mi? Bir gün deneyin.

Hep aynı güzergahtan mı eve dönüyorsunuz? Yolu değiştirin.

Hiç çıplak denize girmediniz mi? Girin.

Hep yatağınızın aynı tarafında mı uyuyorsunuz? Diğer tarafa geçin..

Hep aynı şeyi mi savunursunuz? Daha farklı düşünün.

Hiç yalnız kalamıyor musunuz? Yalnızlığı yaşayın.

Hiç dans edemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz? Dans edin.

Hep mi hızlı araba kullanırsınız? Yavaşlayın.

Hep aynı kelimeleri mi kullanıyorsunuz? Hazneyi genişletin..

Hep aynı bölgede misiniz? Farklı yerleri keşfedin.

Gece hep uyumanız mı şarttır? Uyumayın.

Hep aynı şekilde mi giyinirsiniz? Tarzınızı değiştirin.

Hep dikkat çekmekten mi korkarsınız? Dikkat çekin..

Hep aynı işi mi yapıyorsunuz? Zenginleştirin veya değiştirin.

Hiç enstrüman çalmaya kabiliyetiniz mi yok? Yeter ki isteyin.

Deneyin.

Hiç, bir şeye cesaret edemediğin oldu mu?

Cesaret yoksa, şans da yok….

Adım da yok.

İstediğin sonuç da yok.

Kıyıdan ayrılmadan, okyanusları keşfetmek imkansız.

Yeni bir alışkanlık geliştirmek, 21 gün sürermiş. Alışkanlıklarınızı gözden geçirin zaman ayırın ve hangi değişiklikleri yapacağınıza karar verin. Bunu da zarif bir dönüşüm içinde yapabilirsiniz. Yeniyi yerleştirmek başta zordur. Yeni aldığımız bir ayakkabıyı giymenin zorluğu gibi, başta acıtır ama kısa sürede alışırız, severiz ve yerine oturur. Bu aslında bize bir ödüldür. Sonra da bir gün eskimeye mahkumdur.

Korkularınız, sizi özgürlüğünüzden mahrum bırakır.  Evren, kalbin özlemlerini göz ardı etmez. Yaşamımızda güçlü , ne istediğini bilen, cesareti olan insanlar olmalıyız. Aklımız bizi değil, biz aklımızı yönetiriz yönlendiririz. Biz karar veririz,  seçeriz, dururuz, kalırız, gideriz, döneriz, saçmalarız. Her halde aldığımız zevkler  ve keyifler önemlidir. Tamamen alışkanlıklar içinde yaşarsak, aldığımız zevk tatminsiz olacaktır. Hiçbir alışkanlığa bağlı olmadan yaşarsak sapabiliriz de… Herkes kendi karar verecek, neyin mutlu ettiğine… Eninde sonunda amaç keyifli bir yaşam sürmek değil mi? İster alışarak ister alışmayarak… Bir insan için en  büyük pişmanlık, ömrünün bittiği noktada, hayallerini gerçekleştiremediğinin, yaşayıp isteyip de yaşayamadığının, tüm gücünü toplayıp, istediği şeye cesaret edememiş olduğunun farkına varmasıdır.

Hayatımıza hakim olmadığımız durumda, hayatımızın bizim üzerimizde hakimiyet kurma alışkanlığı vardır. Hakimiyeti biz kuralım, yaşamı biz yönetelim. 

Freud da demiş ki; ‘’Alınan zevkin kısıtlılığı, zevkin miktarını ve ona yüklenen değeri artırır.’’

Ama bir defa zevk alındı mı bir daha vazgeçemezsin.

Hele de o zevk kısıtlı ise….Daha büyük anlamı olacaktır.

Unutamazsın.

Vazgeçemediğinde istersin.

İstediğinde bir daha yaşarsın…

Bir daha, bir kez daha derken.

Alışırsın.

Alıştığında gözün başka şey görmez, canın başka şey istemez.

Yaşadıkça yaşarsın.

Buraya kadar güzel.

Sonra o zevkin çokluğu, aynılığı, kanıksatır

Aynı zevki, ilk anki gibi almamaya başlarsın.

Hevesin azalır.

Bu ise hüzne sürükler.

Tatminsizlikler başlar.

Arayışlar başlar.

Yaşamsal döngüler, dönüşümler…

Ta ki bir sonraki zevkle karşılaşıncaya kadar.

Hayat bir öyle bir böyle.. Zevk de, bunalmışlıklar da bizimle.

Keyifler de, yorgunluklar da.

Önemli olan, yaşadığımız anı hep güzelleştirmek.

İçinde bulunduğumuz birşeyleri değiştirmek.

Zarar vermeden kimseye…

Sadece kendimizle olarak…

Kendimiz için.

Cesaret ederek.

Alışarak bazen, alışmadan bazen.

Hepimiz önemliyiz.

Fırsatları ve potansiyelleri görünüz.

Paha biçilemez hayatınızda, tüm sihirleri alınız.

Sevgi içinde, keyif dolu ve doyumlu anlarınızın bol olması dileğimle….

Ayşen Arıduru

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir