Ritüeller

Black or White Cemiyet, Yaşam ve Kültür Dergisi/2015

Ritüel bir kutlama, bir törendir. Kutsallaştırılmış ve geleneksel hale getirilmiş  ve içinde bulunulan duruma uyum sağlayabilen, hak etmiş insanların  benimsedikleri, temalar ve sembollerin olduğu, ana teması değişmeyen, ama zamanla geliştirilebilen alışkanlıklar. Ritüel kendimize bir hediye. Kültürel kalıntılar , eskiden kalan, kuşaktan kuşağa aktarılan bilgi içeren töre tarzıdır. Kenosis; boşalmaya yönelik törenlerdir, yani yaşamın sonu, ölüm, yas tutulması Pelerosis; doldurmaya yönelik törenlerdir Doğanın sevincine ortak olma, mutlu haberler, yağmur yapması , yeni bir dönemin başlaması.

Modern hayatta, ritüelizm kavramı çağın ve insanların doğal yaşamına uyarlanmıştır. Süpermarketten alışveriş yapmak, hediye vermek, sevdiğin birşeyi yapmak,  paylaşımlar, ziyafetler, sevişmek, dinsel inançların gerektirdiği tapınma eylemleri, dernek, vakıf aktiviteleri… Yalnızlığın bile rütüeli vardır. Aşkın ritüeli bambaşka. Aşk da içinde bunları barındırıyor. Bu ritüeller basit, sade veya rengarenk, şaşalı olabilir. Seremoniler olabilir. Ayrıca günlük ritüeller de olabiliyor. Bunlar insanların doğal yaşam rutinleri haline geliyor. Bu rutinler severek ve içten  yapılıyor, çoğu planlı, programlı ve kendine özgü.

İtalyan Yönetmen Federico Fellini, bir seferde üç saatten daha fazla uyuyamadığını söyler. Sabah rutinini şöyle anlatmıştır. ‘’Sabah altıda kalkarım. Evi şöyle bir dolaşıp pencereleri açar, kutuları karıştırır ve kitapları oradan oraya kaldırırım. Yıllrdır kendime doğru düzgün kahve yapmaya çalışıyorum ama bu benim uzmanlık alanlarımdan biri değil. Aşağı inip olabildiğince çabuk dışarı çıkarım. Saat yedi gibi telefonun başına geçerim. Sabahın yedisinde, hakaret işitmeden kimi uyandırabileceğimi seçerken son derece titiz davranırım. Bazıları için tam bir uyandırma servisiyim ve artık alıştılar. ‘’ Fellini gençliğinde gazetelerde yazardı, ama sonra mizacının filmlere daha uygun olduğunu keşfetti. Film yapma sürecinin getirdiği sosyalliği severdi. ‘’Bir yazar herşeyi tek başına yapabilir ama disiplinli olması şarttır. Sabah erken kalkmalı ve odada beyaz bir kağıtla baş başa kalmalıdır. Ben bunu yapamayacak kadar haylazım. Kendim için en iyi ifade aracını seçtim bence. Yönetmenliğin sunduğu, işle birlikte yaşamanın bu çok değerli kombinasyonunu seviyorum.’’

Edebiyat eleştirmeni ve deneme yazarı Edmund Wilson, kendi kuşağı içerisinde, içki alışkanlığı, çalışmalarına gölge düşürmeyen tek ünlü alkolik edebiyatçı idi. Molson birasını ve Johnnie Walker Red Label’ı tercih etmesine rağmen, ev yapımı cin, saf alkol dahil kendisine sunulan herşeyi memnuniyetle içerdi. Wilson az uyurdu. Her gün için bir hedef belirler ve ona sadık kalırdı. Sorunlu bir esere başlamasına ya da onu bitirmesine yardımcı olması için arada yudum viski almaya karşı değildi. Günlük altı yedi sayfasını bitirdikten sonra mektuplarını yanıtlamaya, günlük yazmaya zaman bulurdu. Günlüğünde romanları ve denemelerinde kullanacağı fikirler üzerinde çalışır, aynı zamanda hayatındaki kadınlarla yaşadığı cinselliği, duygusuz detaylarıyla ve en ince ayrıntısına varıncaya dek kaydederdi. Wilson’ın dört karısı ve sayısız ilişkisi olmuş, tıknaz ve gösterişsiz görünümüne rağmen, kadınlar üzerinde şiddetli bir çekim gücü yaratmayı başarmıştı. Umursamadığı konularda yazmayı redderdi. ‘’Yazmaya ilgi duyduğunuz şeyi yazıp editörlerin onun için para ödemesini sağlamaya başarmak, çok dikkatli hesaplamalar yapmanızı ve eğey becerikli olmanızı gerektirebilecek bir hünerdir’’ diye belirtmişti.

Pyotr İlyiç Çaykovski, Rusya ve Avrupada yıllarca gezindikten sonra, 45 yaşında Rusya’nın kuzeybatısında bir köy kır evi kiraladı. Bu yeniliğin muhteşem bir rahatlık olduğunu farketti. Her sabah yedi sekiz gibi uyanıp, kendisine bir saat ayırıyor, çay ve sigara içiyor, İncilden birşeyler okuyor, Spinoza veya Schopenhauer ‘in felsefe eserlerini okuyordu. Günün ilk yürüyüşünü yapar çalışmaya koyulurdu. Piyanononun başında beste yapmaya başlamadan önce, sıkıcı işlerinden kurtulurdu. Sürekli puro içerdi. Uykusuzluktan muzdaripti. Eskiden yatağa girmeden şampanya içmeyi adet edinmişti. Sonra banyo zeminine uzanmanın uyku ilacı vazifesi gördüğünü düşünmüş, bir gece saat onda dinlenmek üzere yatağına uzandığındaysa, hiçbirşey yapmadan hemen uykuya dalmış. O zamandan beri aynı şeyi yaparak aynı etkiyi almaya devam etmiş. Tabi ki bu onu neşelendiriyordu.

Vincent Van Gogh, ‘’Bu gün yine sabah yediden akşam altıya dek, yemek almak için bir iki adım öteye gitmek haricinde, yerimden hiç kımıldamadan çalıştım. Kendimi hiç yorgun hissetmiyorum., hemen bu gece bir resim daha yapacak ve onu da başarıyla sonlandıracağım. ‘’ Van Gogh yaratıcı bir ilham sürecinin etkisi altındayken, sadece yemek için mola verir, hiddetle çalışarak, durmadan resim yapardı.

Amerikalı ressam, film yapımcısı ve yayıncı Andy Warhol ömrünün son 11 yılını her sabah eski dostu ve beraber kitap yazdığı Pat Hackett’e telefon eder, son 24 saatte gerçekleşen olayları anlatırdı, gördüğü insanları, harcadığı paraları, dedikoduları, katıldığı partileri. Hackett notlar alırdı günlük oluştururdu. Başlangıçta harcama takibi ve  vergi amaçlı tutulan bu günlük, zamanla esas amacını aşarak, samimiyete pek meraklı olmayan bir sanatçının samimi bir portresi haline geldi.

Mimar Frank Lloyd Wright, tüm gününü, gerçekten bina tasarımları üzerinde çalışmak dışında herşeyi yaparak zaman geçiriyor gibi görünüyordu. Toplantılar düzenliyor, telefon görüşmeleri yapıyor, mektupları yanıtlıyor, öğrencileri ile ilgileniyordu, çizim masasına oturduğu nadirendi. Wright, binaları için fikir üretip, ne zaman çizim yapıyordu? Sabah dörtle yedi arasında…Dörtte uyandığında zihni açıktı. Wright’ın, tasarımları üzerinde çalışırken, nadiren görülmesinin nedeni, mimarın tüm projeyi zihninde şeillendirmeden bir taslak bile çizememesiydi. Birçok meslektaşı, şaşkınlığa kapılarak, proje çizimlerini kritik müşteri toplantısından hemen öncesine dek erteleme alışkanlığından bahsetmişti. Wright 20.yy en ünlü konutlarından biri Şelale Evlerini bile son anda oluşturmuştu. Son anda meydana gelen, bu zoraki üretkenlik patlamaları yüzünden bitkin düşmemişti.  Hiçbir zaman kimse onun acele ettiğini ve telaşa kapıldığını görmemişti. Bitmek tükenmek bilmeyen bir yaratıcı bir enerji deposu gibi hareket ediyordu. Wright yatak odasında da aynı ölçüde şaşırtıcı bir enerji sergiliyordu. Mimarın üçüncü karısı bundan bile endişelenmeye başlanmıştı. ‘’Bu Tanrı’nın ona bahşettiği bir lütuftu. O kadar şehvetliydi ki, bu kadar taşkın ve bu kadar muazzam bir enerjinin ona zararı dokunacağından endişe ederdim. Doktorun önerisiyle, potasyum nitrat verilmesi düşünülmüştü, fakat gönlüm elvermedi. Çünkü yaratıcılığını ve deneyimlerini körelttiğini, bundan mahrum etmemem gerektiğini düşündüm  ’’ derdi.

Hepimizin, günlük yaşamda, severek yaptığı, doğamız haline dönüşmüş günlük rutinleri vardır. Belli periyotlarda ise bazı ritüeller içindeyizdir. Sıradışı kimliklerde çok da sıradışı eylemler olmayabiliyor.  Başarı, dahilik, farklı olma hali, illa çok da uçuk kaçık şeylerde gizli değil.  İnsanın kendi içinde yol bulduğu, kendine yakın gelen, rahat ettiği ve mutlu olduğu bir yaşam döngüsü içinde sergilenmekte ve uygulanmakta.

Ayşen Arıduru

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir